Ruhumun dayanılmaz çalkantısına etki edecek en ufak bir olayı düşünmek bile beni ürpertiyor. Aslında tehlikeden değil, etkisinden çekiniyorum - dehşetinden.
Gençken yapmak istediğim pek çok şey vardı, Poppy gibi uzun ve gönüllülüğe dayalı gezilere çıkmak istemiştim. Bir ce maate atandıktan sonra bu düşünce imkânsız hale gelmişti. Eğer özgür olsaydım, Etiyopya’daki kıtlık için bir şeyler yapmaya ça lışabilirdim. Bir sene yaz aylarını Belarus’ta İngilizce öğreterek geçirebilirdim. Belki de Kenya’da bir kuyu açardım. İstediğim zaman, istediğim yere gidebilirdim.
Herhangi biriyle.
Pekâlâ, herhangi biriyle gitmezdim çünkü gözlerimi kapatıp Pokot’un tozlu ovalarını ya da Belarus ormanlarını düşündü ğümde, kaybettiğim geleceklerin hayallerinde yanımda sadece tek bir kadın vardı. Kısa boylu, zayıf, siyah saçlı ve kırmızı du daklı bir kadın. Bazılarında benimle su taşıyordu, bazılarında çocuklara yeni defterler götürüyordu. Belki de toplantılarda bir likte yürümek için parmaklarımızı birleştirirken güneş gözlükle riyle bana bakıyordu. Belki de hamakta üstüme uzanıyordu, ha mağın teninde bıraktığı elmas şeklindeki izleri görebiliyordum.
Kim bilir, belki de sert bir yatakta birbirimize doğru kıvrılmış- ken soğuk bir yatakhaneyi paylaşıyorduk.
hiçbir şeyi anlayacak, ayırt edecek halde değildim, nerede bir ateş görsem elimi içine sokuyordum, nerede bir uçurum görsem kendimi bırakıyordum, nerede bir kuyu bulsam içine düşüyordum.
Medine kasabası birkaç boz renkli hurma gövdesinden belli olur. Çocukluktan beri hazretsiz, aleyhisselamsız, titremeksizin ve korkmaksızın ismini ağzımıza alamadığımız peygamberin şehrindeyiz. Eski müphem ahret hayaletlerinin içimde kımıldadığını hissetmeli idim.
Bu his, Medine'de büsbütün biter. Medine, peygamber ölüsü ile tüccarlık eden bayağı ahlaksız simsar yuvalarından biridir. Her Medineli uzaklardan gelen saf halka, bu harap ve pis çöl köyünün taşını, toprağını, kuyu suyunu kırk defa öptürü öptüre satar
“Sevinciniz maskesinden sıyrılmış kederinizdir. Şimdi kahkahalarınızın yükseldiği o kuyu, çokça zaman gözyaşlarınızla dolmuştu.
Başka nasıl olabilir ki? Keder varlığınızda ne kadar derin bir oyuk açarsa, taşıyabileceğiniz sevinç o kadar fazla olur.”
"Çok derin bir kuyu. Hiç kimseyi göremeyeceğin, hiç kimse tarafından da görülmeyeceğin kadar derin. Kuyunun içinde sadece ben ve karanlık vardır; birbirimizle savaşırız. Orada yalnızımdır."