Denethor ve Pippin
"Şimdi bana hikâyeni anlat sevgili kulum, dedi Denethor, yan nezaket, yarı alayla. "Çünkü oğlumun kendine arkadaş seçtiği birinin sözleri gerçekten de hoş gelecektir." Pippin koca salonda, Gondor Hükümdan'nın delip geçen bakışları altında, arada bir sorduğu kurnaz sorularla deşildiği ve bütün bu süre zarfında olanları dinleyen,
Bu şekilde tanımlanan millete bir de özgüven lazım. Evet, savaşlar kazanmak, okulları ayağa kaldırmak, başarılı dış ilişkilerle vs. muazzam bir özgüven kazanmış bir toplum söz konusu. Ama bunun da ötesinde biz, bize öğretildiği gibi geri kalmış, barbar, hımbıl bir millet değiliz. Bunun için bir tarih tezi ortaya atılıyor ve burada ölçü kaçıyor.
Reklam
Fırat Nehri
Zamanla Mısırlılar, dar yurtlarından çıkıp başka ırmaklar gördüler. Fırat’a vardıklarında, bu ırmağın kendilerininki gibi güneyden kuzeye değil, kuzeyden güneye aktığına tanık oldular. Bu, Mısırlıları öylesine şaşırttı ki, keşiflerini torunları da bilsinler diye yazıp ebedileştirmeyi kararlaştırdılar. Firavun Birinci Thutmose’un emriyle, taş sınır direğine “Fırat’ta su, tersine dönmüş geriye akıyor ve yukarıya gidiyor” sözleri yazılmıştı.
Say
Yukarıya,ama kuzeye değil.
Sayfa 143 - Alfa yayıneviKitabı okudu
- 18. Yüzyıl’da, 1744 senesinde, bugün hâlâ taksonominin temeli olan çift isimli sınıflamanın kurucusu Carl von Linne şöyle bir tez atıyor ortaya: Nuh Tufanı sırasındaki gemi bir metafordu. Söz konusu olan bir gemi değil, bir dağdı ve adı da Cennet Dağı’ydı. Bütün hayvanlar ve insanlar bu dağda yaratıldılar. Bu dağ en soğuk iklimden, en sıcak
“Seni budala!” dedi Scrubb. “Biz o harfleri gördük. Harflerin içine bile girdik. Görmüyor musun? BENİM’deki E’nin içine girdik. Senin çökmüş yol dediğin şey oydu. E’nin en alt çizgisi boyunca kuzeye doğru yürüdük; arkasından sağa, yukarıya doğru döndük, sağa doğru başka bir dönüşe geldik, bu ortadaki çizgiydi ve sonra sol üst köşeye gittik, ya da (böylesi hoşuna giderse) harfin kuzeydoğu köşesine gittik ve geri döndük. Ne kadar aptalmışız.” Oturdukları yeri sertçe tekmeledi ve sonra devam etti, “Hiç yararı yok Pole. Ne düşündüğünü biliyorum, çünkü ben de aynı şeyi düşünüyorum. Aslan’ın, işareti harap şehrin taşlarına biz geçtikten sonra koymuş olmasının ne kadar iyi olacağını düşünüyordun. O zaman bu onun hatası olacaktı, bizim değil. Ne kadar iyi olurdu, değil mi? Hayır. Bu suçu üstlenmeliyiz. Takip edecek dört işaretimiz vardı ve biz ilk üçünü kaçırdık.” “Benim beceriksiz olduğumu söylemek istiyorsun herhalde” dedi Jill. “Çok doğru. Beni buraya getirdiğinden beri her şeyi berbat ettim. Tamam çok üzgünüm, özür dilerim ama bu arada işaretler neydi? BENİM ALTIMDA’nın pek anlamı yok.”
Reklam