Gördüğüm insanların hepsinin basit birer görünüşü vardı.
Hepsi de önlerine gelen lâhana çorbasını, patates haşlamasını, yahut da kara darıdan yapılmış lâpayı sakin bir ilgisizlikle yiyorlardı.
O günlerde adları dünyanın her tarafında duyulan bu sakin ve kendi halinde görünüşlü insanların, nasıl olup da, adına şu ihtilâl denilen çetin ve kanlı şeyin dümenlerini ellerinde tutan insanlar olabileceğine hayret ediyordum.
Fakat gerçek buydu.