Kalıcı ve ebedi olmadıktan sonra bu güzellikler ne işe yarar? Bu kadar güzelliği gören insan hem de insanların belki binde biriyken, insanda ebedilik var mı? Yerküre dediğimiz bu geçici ikametgahı derin bir hüzne kapılmadan seyretmek acaba mümkün mü? Nereden geldik? Nereye gidiyoruz? Temiz bir inancın pek güzel cevap verdiği bu soruya akıl ve fen cevap veremiyordu. Bir kere daha doğaya baktım. Bu defaki bakışımın önünde güzellikler kayboldu. Işık söndü, her tarafı karanlık kapladı. Sanki gerçek, olanca dehşetiyle göründü: İnsanın gözünü okşayan çimenlerdeki yeşillikler, latif çiçeklerdeki güzellikler; sadece ışık oyunu! Mini mini kuşların cıvıltısı; hava titreşimi! Alemleri kaplayan bu ışık esîr* dalgalanması! Kısacası hepsi bir zorunluluğa, bir emre, bir kanuna esir!
Başarının sadece bitirmek değil, başlamak, sevmek ve gayret etmek de olduğunu önce biz fark edelim, sonra da böyle latif bir kutlamayla evlatlarımıza fark ettirelim.
Ne dersiniz?