soli deo gloria.

"you asked me if i ever wanted to believe in something. i do. i want to believe in this. i want to believe that there's more." victor sloshed a touch of whiskey over the edge of his glass. "that we could 𝘣𝘦 more. hell, we could be heroes." "we could be dead," said eli. "that's a risk everyone takes by living."
Reklam
"you’re hurt," he said to the bundle of wet clothes. it wasn't the arms crossed tightly over the form's chest that gave it away, or the dark stain on one sleeve, darker even than the rain, or the way the figure pulled back sharply when he reached out a hand. victor smelled pain the way a wolf smelled blood. tuned to it. victor knew pain too well to be fooled by the defiant look.
where are you, eli? he wondered. where are you where are you where are you where are you? the question echoed in his head. he’d wondered it every day for a decade. some days absently, and others with such an intense need to know that it hurt. it actually 𝘩𝘶𝘳𝘵, and for victor, that was something.

Reader Follow Recommendations

See All
''did you know,'' said victor, skimming a book from the prison library on anatomy, ''that when you take away a person's fear of pain, you take away their fear of death? you make them, in their own eyes, immortal. which of course they’re not, but what’s the saying? we are all immortal until proven otherwise?''
''with wonder, then,'' he amended. ''do you ever 𝘸𝘰𝘯𝘥𝘦𝘳?'' victor wondered about lots of things. he wondered about himself (whether he was broken, or special, or better, or worse) and about other people (whether they were all really as stupid as they seemed.) he wondered about angie — what would happen if he told her how he felt, what it would be like if she chose him. he wondered about life, and people, and science, and magic, and god, and whether he believed in any of them. ''i do,'' he said slowly.
Reklam
what fascinated victor 𝘮𝘰𝘴𝘵 was the fact that something about eli was decidedly 𝘸𝘳𝘰𝘯𝘨. he was like one of those pictures full of small errors, the kind you could only pick out by searching the image from every angle, and even then, a few always slipped by. on the surface, eli seemed perfectly normal, but now and then victor would catch a crack, a sideways glance, a moment when his roommate’s face and his words, his look and his meaning, would not line up. those fleeting slices fascinated victor. it was like watching two people, one hiding in the other's skin. and their skin was always too dry, on the verge of cracking and showing the color of the thing beneath.
''eksik olan,'' diye yazar, ''bir iletişim aracı. sahip olduğumuz tek şey bile, dil bile buna yeterli değil, ruhu resmedemiyor, bize aktardığı sadece kırık dökük parçalar. bu yüzden, ne zaman birine içimi açacak olsam dehşete benzer bir duyguya kapılıyorum.''
Sayfa 175 - portresizin portresi, kleistKitabı okuyor
onun bir hedefi yoktur, o bir şehirde, bir ülkede bir amaç için bulunmaz; o sadece aşırı gerilmiş bir yaydan fırlar ve kendinden uzağa düşer. kendi kendinden kaçmak ister, hızla koşarak içindeki bir şeyi şiddetle geride bırakmak ister, tıpkı ateşli bir hastanın yastık değiştirmesi gibi şehir değiştirir. her yerde serinlik arar, şifa arar: ama şeytanının dürttüğü birinin ocağı tütmez, başında dam olmaz. bu yüzden dolaşmıştır rimbaud ülkeden ülkeye, bu yüzden nietzsche sürekli şehir, beethoven sürekli ev değiştirmiştir, bu yüzden lenau kıtadan kıtaya fırlatılıp durmuştur: hepsinin içinde hayat huzursuzluğunun korkunç kırbacı, varoluşun trajik kararsızlığı vardır. hepsi de bilinmeyen bir gücün kovaladıklarıdır, ondan asla kaçamazlar, ona mahkûmdurlar: çünkü onları kovalayan şey hararetle kendi kanlarında dönüp durmakta, kendi alınlarında başına buyruk bir varlık sürdürmektedir. içlerindeki düşmanı, efendilerini ve şeytanı yok edebilmek için kendilerini yok etmek zorundadırlar.
Sayfa 169 - kovalanan, kleistKitabı okuyor
stendhal peygamberce bir not yazmıştı: ''je serai célèbre vers 1900'' [1900'e doğru ünlü olacağım], bu tarih aynı zamanda hölderlin'in de alman dünyasında bir yıldız gibi parladığı tarihe denk düşer. tek tük birkaç yalnız insan ötekini ya da berikini, ikisinden birinin varlığını sezmişti: ama her ikisini birden kendi öncülü kabul eden tek bir kişi vardı: friedrich nietzsche, bize bu kadar yakın olan en berrak, en bilge zihin. o, bu ikisini fevkalade özgür, kendini kendi doğasından çıkarıp kahramanca dünyaya atan, dizginlerinden kurtulmuş iki muhteşem ruh, kendi bilgilerinin derinliğine şaşmaz bir gerçeklik duygusuyla inen, birini heyecanın dehası, diğerini kutsal sadeliğin dehası – ama her ikisini de sanat için yanıp tutuşan, her ikisini de kendi zamanlarına yabancı ve anlaşılmamış, aşırı sıcaklık ya da soğukluk yüzünden, ama asla ılıklık yüzünden değil, geçimsiz ve sevilmemiş kişilikler olarak gördü. o büyük sezgi sahibi onlarda kendi varlığının her iki ucunu görür.
Sayfa 161 - zamanda yeniden diriliş, hölderlinKitabı okuyor
tarih tanrıçaların en ciddisidir. sakin ve önyargısız gözlerle zamanın derinliklerine bakar ve demir eliyle gülümsemeksizin ve acımaksızın olayları şekillendirir. umursamaz görünür, sarsılmazdır ama onun da, o uzlaşmazın da gizli bir arzusu vardır. onun görevi olayları şekillendirmektir, alın yazılarını tragedyalara çevirmektir, ama bu ciddi eylemleri yaparken küçük analojiler, halklar ve zamanlar üzerinde beklenmedik, şaşırtıcı çakışmalar, anlamlı tesadüfler yaratmayı sever. hiçbir şeyi tek başına kaderine terk etmez, herkese bir benzerini gösterir.
Sayfa 159 - zamanda yeniden diriliş, hölderlinKitabı okuyor
Reklam
bu aralar sık sık öyle geliyor ki bana daha iyidir uyumak, arkadaşsız kalmaktan, böyle beklemeyi ve arada bir şey yapmayı ve söylemeyi bilmiyorum ve neye yaradığını şairlerin acil zamanlarda?
Sayfa 133 - sonsuzluğa düşüş, hölderlinKitabı okuyor
''benim eksikliğim güçten çok hafiflikte, fikirlerden çok nüanslarda, bir ana tondan çok çeşitli şekillerde düzenlenmiş tonlarda, ışıktan çok gölgelerdedir ve bütün bunlar tek bir nedenden ötürüdür: gerçek hayattaki bayağılıktan ve sıradanlıktan fazlasıyla çekiniyorum.''
Sayfa 123 - hölderlin şiiri, hölderlinKitabı okuyor
ve dingin yıldızlar gibi berraktır uzun kuşkulardan doğan saf kişiler.
Sayfa 109 - empedokles'in ölümü, hölderlinKitabı okuyor
kâhin, batı'nın karşı karşıya olduğu tehlikenin büyüdüğünü görmektedir, amerikanlaşmayı, mekanikleşmeyi, yanıp tutuşarak kendisinden "güzelliğin teokrasisini" beklediği yüzyılın ruhsuzlaşmasını görür. artık herkes antik zamanlardakinin ve gelecekte bütün evreni kucaklayacak olan ideal insan hayalinin tersine, kendini şimdiki zamanda aramaktadır.
Sayfa 105 - hyperion, hölderlinKitabı okuyor
neyin yasını tuttuğunu biliyor musun? yıllar olmadı o çekip gideli, ne zaman buradaydı, ne zaman gitti, tam olarak söylenemez, ama o vardı ve var, senin içinde. daha iyi bir zamandır, o aradığın şey, daha güzel bir dünya.
Sayfa 99 - hyperion, hölderlinKitabı okuyor
593 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.