Fakülteden hocam Yalçın Tosun’un “Mesafenin Şiddeti” kitabı. Sevgili hocam bazı öyküleri ne zaman yazmış bilmiyorum ama bazı öyküler için yıllar sonra tekrar hocanın zihnine başvurmak gerek. Tıpkı Yavuz Turgul’a tekrar başvurmak gibi. Bir gün Yavuz Turgul ile karşılarsam, hayalim hep şimdinin bakış açısıyla “Ağa”, “Muhsin Kanadıkırık” ve “Haşmet Asilkan” karakterlerinin hayat hikayelerinin nasıl devam ettiğini sormak olurdu. Misal Ağa, tepsiden sattığı çiğ köfte ile 2022 yılında franchise veren bir çiğ köfte kralı olmuş muydu ? Peki Muhsin Kanadıkırık, Sevda hanım ile Kız Kulesi’ni gören Üsküdar’da bir evin balkonunda çiçek sulayıp, toplumun değişiminden mi dert yanıyordu ? Haşmet Asilkan ise acaba artık Yeşilçam Huzurevi’ne mi yerleşmişti ? Bu soruların cevabı için Yavuz Turgul ile karşılaşıp yıllar sonra onun zihnini kurcalamak lazım. Yalçın hocanın da bu kitabında yer alan “Rüya Fotoğrafçısı”, “Kamış, Su ve Bazı Bilinmezler” ve “Gün Işırken İkisi” öyküleri için de yıllar sonra zihnine başvurmak lazım. Özellikle “Gün Işırken İkisi” öyküsü muazzam. Hoca sanki bir miksere Beyoğlu’nun Arka Yakası filmini, 80’lerde Lubunya Olmak kitabını, Güneşi Gördüm filmini, Gece Melek ve Bizim Çocuklar filmini kısacası tüm Tarlabaşı’nı koyup karıştırmış ve ortaya bu karakterleri ve öyküyü çıkarmış. Bir gün hocama denk gelirsem “Sevda Abla” nerede, ne oldu diye sormak isterim.