mahrameva

"Ey gönlümün sabahını vücuda getirecek olan beyaz gül. Beni daha ne kadar karanlıkta bırakacaksın? Daha ne kadar sürecek zulümün? Gör ki, alevler ortasında korunaksız kaldım. Yangınıma rüzgar olup esme, yanıp yıkılan ruhuma bir tebessüm zırhlı bağışla. Gel, sitem edeceksen beni perişan düşüren yalnızlığımı azarla. Yara üstüne yara vurma, gel, ki nice yiğit'in can kalesi ayrılık nazarından yıkıldı gitti."
Sayfa 25 - TimaşKitabı okudu
Reklam
Sonra bahçıvan beyaz bir gülü avuçladı ve, "Gül" dedi, "Esasında beyazdı. Bir gün etrafında şakıyarak ona aşkını sunan bülbülü azarlayıp kovunca, bülbül divane kesildi. Sinesini gülün dikenlerine çaldı. Vurdukça takati kesildi ve canını teslim ettiğinin farkında bile olmadan düşüp öldü. Gül, aşkı için canından vazgeçen bülbülün encamından öyle teessüre kapıldı ki, gövdesini boyayan kanı emdi emdi ve o günden sonra da kızıl açmaya başladı. O aşktan kala kala silinmeyen bir teessür ve bülbülün kanının hatırası kaldı güle. Derler ki o teessür, gülün ömrünün az oluşunun da sebebidir.
Sayfa 23 - TimaşKitabı okudu
Köşkün odalarında kimsesiz ve bir gölge gibi sessiz derdine gömüldü kaldı Zühre. Aşka düşmüştü ve bu aşkta yalnızdı. Bedbahtı. Ama aşkın bedbaht kılmadığı kim vardı? . . Her ne kadar, Tahir kınayıp yüz çevirdiyse de ondan, canı Tahir'in canından uzak kalmaya gönüllü durmuyor. Aşkın zahmetlerine esir, sevgilinin yüz çevirişine karşı çaresiz, sâde, "Yarabbi benim sevgimin yarısını Tahir'e ver." diyerek ümit besliyor.
Sayfa 20 - TimaşKitabı okudu

Reader Follow Recommendations

See All
Ne aşkın gamından kaçabilir sadık aşık, ne arzu ettiğinden umut kesebilir.
Sayfa 18 - TimaşKitabı okudu
Göz ki gizli düşüncelerin aynası. Göz ki Gönül bahçesi, ruh elçisi.
Sayfa 18 - TimaşKitabı okudu
Reklam
Bir gün Zühre, dadısından dinlediği Ferhat ile şirin hikâyesinden aşkın hallerine dair bir bilgi edinmişti. Nasıl da yakındı kalbine aşkın arayışları, acıları, özleyişleri. Ve aşkı, aşıkları kavrayışı, yaşadığı tecrübelerin hatıraları gibi nasıl da yakın geliyordu ona... Tohumu içine alan toprak gibiydi Zühre, üzerine yağmur yağdıracak bulutu bekliyordu. Açılışını tamamlamış bir güldü, ona hayran olacak bülbülü gözlüyordu. Sanki bir mumdu, çevresinde yanıp yakılacak pervaneyi arıyordu. Bazen kalbi bedenine sığmıyormuş gibi sıkıntılı bir yalnızlığa kapılır, kalbini bir başka gönüle taşımak, orada yankılanmak, çoğalmak, ferahlamak isterdi. Öyle geceler olurdu ki, sebebi bilinmeyen bir hüzün sarardı kalbini.
Sayfa 17 - TimaşKitabı okudu
Fukaranın da sermayesi duadır, hünkarın da vesselam.
Sayfa 11 - Timaş YayıneviKitabı okudu
Çocukluğum uyuma numarasıyla geçmiştir
Soktular sınıflara, "Daha dün annemizin, çiçekli bahçemizin..." "Hocam," dedik, "yanlış yapıyorsunuz. Biz bahçeli evlerde oturmuyoruz, çiçekler saksıda. Öğlen uykusu bilmeyiz. İcabında numaradan göz yumar, kaşla göz arasında tüyeriz. Bu muhabbet bize uymaz." "Yok," dediler, "şimdi okullu oldunuz, sınıfları doldurdunuz." Baktık, gariban hocalar kafayı yiyecek, müfredat ile bizim sokaklar arasında, "Bir de biz vurmayalım garibanlara," dedik, zil çaldı, biz, "haydaa" sokaklara, yakalar fora, Avaramu...
Sayfa 12 - İletişimKitabı okudu
Ey kadınlar, onca masum ve merhametli Ve sadık olan sizler, her biriniz fazilet timsali; Erkek milletine bu kadar güvenmeniz neden? Böylesi örnekler varken eski devirden, Nasıl acırsınız onların sahte ıstırabına? Görmez misiniz, o yeminler hep boşuna?
Sayfa 48 - İmge KitabeviKitabı okudu
Örterseniz yaman kömürü, harlatırsınız ateşini; Yasaklarsanız bir aşkı, on misli artar onun alevi.
Sayfa 32 - İmge KitapeviKitabı okudu
Reklam
Aslanın soylu tabiatı geliyor hemen akla; Bir sinek ısırınca, rahatsız edince onu, Uzaklaştırır sineği sakince sallayıp kuyruğunu; Tenezzül etmez intikam almak için didişmeye, Ufacık bir sinek onun keyfini kaçırdı diye; Böylece gösterir diğer hayvanlardan farkını. Asil yürekliler de, örnek alıp aslanı, Hiçbir zaman kaybetmeden itidali, Nasıl gerekiyorsa hep öyle hareket etmeli.
Sayfa 19 - İmge YayıneviKitabı okudu
Beyazıt'tan Çarşıkapı'ya doğru yürüyorsunuz; aralardan Marmara'nın sizi denizleştiren bir akımına tutuyorsunuz; Türbe'yi dönerken, İkinci Abdülhamid'i derin bir saygı ile anlıyorsunuz; Gülhane Parkı'nın çınarlarını soluğunuzla okuşuyorsunuz; birdenbire Söğüt kasabasını ve devletin kurucusu Osman'ı düşünüyorsunuz; nereyi dönseniz hep Fatih Sultan Mehmed'e doğru ilerliyorsunuz ve her yerde onu görüyorsunuz; şimdi bir sokaktan, bir minareden, bir çocuk yüzünden, uygarlığınızı yeniden yüreğinize bastırıyorsunuz; Ortadoğu'nun yenmiş ve yenmekte olan tüm haklarını almak için evrensel insan siyasasını bir siz savunuyorsunuz!
Sayfa 89 - Edebiyat Dergisi YayınlarıKitabı okudu
"Batı" dedikleri kapı çökmüş ve görülmüştür çöplük. Nasıl yönümüz hep burası olur? İnsanda birazcık yurt sevgisi kalsa, insan birazcık korumuş olsa uygarlığının sıcaklığını, çevirir başını kendi uygarlık değerlerine. Bu denli mi yüreğimiz yabancılaştı uygarlığımıza? Kim çaldı yüreğimizi ve onun yerine başka bir organ koydu?
Sayfa 88 - Edebiyat Dergisi YayınlarıKitabı okudu
Bilgilerimizin kaynağındaki düşünce hep Avrupa patentlidir. Karşılaştırmalı bilgi edinme yeteneğini yitirdik iyice. Avrupa, önce uygarlığımızla ilişkimizi kesecek girişimler yapmaya zorladı bizi. Okumuşlarımızdan çoğuna sorsak "İlk yazılı anayasa nerede yapılmıştır?" diye, 1215 yılında İngiltere'de yapıldığını söyleyeceklerdir. Oysa bize bunu yanlış öğretilmişlerdi. Çünkü, ilk yazılı anayasa o değildir. İlk yazılı anayasa, Peygamber'in İslam devletini kurduktan sonra oluşturulanıdır. Millet Meclisi'nin ( Assamblée Nationale) önünden geçerken bunları düşündüm.
Sayfa 63 - Edebiyat Dergisi YayınlarıKitabı okudu
Çocuk, gitmemek için direniyor annesine. Oysa, annelere karşı gelinmez. Çocukça bilsem, gidip söyleyeceğim çocuğa. Çünkü, bizim uygarlığımız, annelere övgü uygarlığıdır, anneleri yüceltme uygarlığıdır. Paris'se annesini yitirmiş bir çocuktur. Bu yüzden darmadağınıktır evin içi.
Sayfa 57 - Edebiyat Dergisi YayınlarıKitabı okudu
37 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.