Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya.
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya. Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı! Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı' Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi, Varsa gelmiş, açılıp
Şu geçen başını kaldırıp vicdanıyla baksa
Öz yurdunda garip yaşıyor mabed-i aksa
Ateş geliyor gökyüzünden, yok mu bir çaresi
Bakışlarla, ne kardeşi kaldı ne hanesi
Hastane duvarlarında yatıyor çoğu cansız
Ve yaşlı bir amca, kucağında yaralı kız
Söylesene amca, kabus mu bu gördüklerim
Enkazın altında can çekişti sevdiklerim
Söyleyemedi amca, bu
Hayat diye başlarken, yaşamadan ruhumu yitirmiştim,
Bir gece bir dolunay kanlanmıştı sanki orada kanımı adak etmişlerdi,
Yaradan yaratmıştı ruhumuzu aynı nurdan kalplerimizi, aynı topraktan mayalandırmıştı,
Aynı kader yıldızımızın, parlaklığı gibi, aynı sonbaharda ektiğimiz, badem ağaçlarını, beklerdik iki habersiz anadolu insanın gözlerinde ki o şükürlü bekleyişle,
ilkbaharı,
Sanki tüm günahlarımız bir anda silinmiş gibi cenneti bekleyen o makber gibiyiz, bulduğumuz da birbirimizi.
Tıpkı bir yaz akşamında ki o salıncak sırasında birbirmizden habersiz beklediğimiz, çocuklar gibi
Bekledik birbirimizi
Göz ırak dilden ırak, bir peygamber gibi hirada bir mağrada yazdılar seni kalbime
Bir oruçluk vaktiydi,
İnciler dizsem gerdanına güneşi verseler elime yine sen diye haykırdım mahşer meydanında tüm fanilere
Yine seni arardım ölümsüz ruhumla ölümlü dünya da sonsuzluk kavisleri arasında cennet diyarında serinlerdim gözlerinde, avuçlarına işlenmiş cennetin kokusu gözlerine maviliği yeşili vermişti ilahi
"Elhan-ı Şita" şairi Cenap Şahabeddin, "Daüssıla" şairi Süleyman Nazif,Makber şairi Abdülhak Hamit Tarhan, Sergüzeşt yazarı Sami Paşazade Sezai ve Mehmed Akif,mükellef bir sofrada bir araya gelmişlerdi.
Aşkın lâlezarıyım; toprağım susuzdur ey
Leyla mahkûm ve ketum; hicran uykusuzdur ey
Ruhumun aynaları hasretinle sevişir
Merhamet âsumanım neden bulutsuzdur ey
Rengarenk bir baharla tutuştu ufuklarım
Hüznümle, isyanımla makber umutsuzdur ey
Masiva mihverinde bunalan bir gölgeyim
Lekeli iklimlerde kalbim kanatsızdır ey
Kin ağacı zehrimar damlatıyor ömrüme
Derbederdir ümranım; sergüzeşt tatsızdır ey
Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi,
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle “Bu: Bir Avrupalı!”
Dedirir- yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud