Kürť'üz. Anavatarımız da Kürdistan, biliyoruz. Orada duruyor. Yani Türk Tarih Kurumunu toplayıp Güneş Dil Teorisini geliştirenler, Türk Ocaklarında, "Biz bunları yasaklamazsak bunlar ileride işte büyür, şu olur, bu olur." diyenler öyle istedi diye ben nasıl bunları inkar edeyim? Yahu ben inkar etsem tarih, coğrafya nasıl inkar etsin? Birileri inkar etti diye yok mu oluyor? Mesela "Ağrı Dağı yoktur." diyelim. Türk Tarih Kurumu bugün toplansın desin ki"Ağrı Dağı yoktur." Sonra beraber gidelim, bakalım. Türk Tarih Kurumunun kararını da elimize alalım, Ağı Dağına doğru okuyalım. Diyelim "Ey Ağrı Dağı! Türk Tarih Kurumunun aldığı karara göre Ağrı Dağı yoktur." Yok olur mu Ağrı Dağı? Yok olmaz. Kürdistan böyle bir şeydir. E coğrafya adıdır ve bugün Türkiye'de Kürdistan coğrafyasını zikredenlerin hiçbir Türkiye bölünsün, Kürdistan bağımsız devleti kurulsun diye Kürdistan'ı zikretmiyor. Coğrafya adı olarak bizim anavatanımızın ismidir. Makedonya'yı inkar etmiyorsunuz, Kapadokya'yı inkar etmiyorsunuz da niye Kürdistan deyince tüyleriniz diken diken oluyor? Kilikya deyince tüyler diken diken olmuyor, Mezopotamya, Anadolu deyince. Hiçbiri Türkçe de değil. Kürdistan deyince, Amed deyince tüyler diken diken oluyor.
Sayfa 63 - Dipnot YayınlarıKitabı okuyor
Halk düzeyinde ciddi karşılığı olmasa bile her iki kesimin elit kesimini oluşturan laik-milliyetçi seçkinler aklı zorlayacak biçimde ilişkileri geriyor. İskender Bey efsanesine sarılarak Müslüman Arnavutlara İslam öncesi dönemin mitleriyle yaklaşan Arnavut milliyetçisi liderlerle, artık azınlığa düşen Türk nüfusun Osmanlı imajından sıyrılmaya çalışan laik-milliyetçi elitleri hassas dengelere oturan Makedonya mozaiğindeki Müslümanların konumunu çıkmaza sokuyor.
Reklam
1. Dünya Savaşı Öncesi Durum
1900'lü yılların başlarında, Osmanlı İmparatorluğu çıkmaza girmişti. Felaketli son açık seçik görünmeye başlamıştı. l 912 Balkan Savaşı yenilgisi ile Osmanlı Devleti, Arnavutluk, Makedonya, Batı Trakya, Selanik ve tüm Ege Adalarını kaybetmişti. 1914 yıllarına gelindiğinde, devletler arasındaki siyasal çekişmeler, çıkar çatışmaları, Avrupa'yı kuvvet denemelerinin öne geçtiği bir arenaya dönüştürmüştü. B ir yanda, İngiltere-Almanya arasında ekonomik alanda kıyasıya sürüp giden çıkar çatışması; öte yanda, Almanya-Rusya arasındaki "German-Islav" ulusçuluk kavgası, bütün şiddetiyle sürüyordu. Bu nedenlerle, Avrupa ikiye ayrılmıştı. Bir yanda, İngiltere'nin başını çektiği Rusya ve Fransa, öte yanda Almanya'nın liderliğindeki Avusturya-Macaristan ve İtalya'nın beraber olduğu iki ayrı çıkar grubu vardı. Avrupa'daki devletler, uzun süredir Osmanlı lmparatorluğu'nun topraklarını paylaşmak istiyorlardı; ama bu paylaşımda kendilerine düşen topraklar üzerinde kesin anlaşmaya varamıyorlardı. İmparatorluğun paylaşımını geciktiren, belki de sadece bu çekişmeydi.
Falih Rıfkı Atay'ın değerlendirmesi
Anadolu'daki Kemalist hareketi Falih Rıfkı Atay yalın bir biçimde "Faşist Roma, Kemalist Tiran ve kaybolmuş Makedonya" (1931) adlı yapıtında anlatır. Falih Rıfkı sözü edilen kitabına şöyle başlıyor: "1921 Mayıs'ının hemen aynı günlerinde gene bu setler üstünde dolaşıyordum. Mahkeme reisi bir 'Kürt', hapishane kumandanı bir 'Arap', hapishane nöbetçileri Çerkez'di. İstanbul'u hatırladığım zaman Osmanlı Saltanatı'nın hep bu üç köşeli dağılma çerçevesini görüyordum. Büyükada İngiltere'nin, Heybeliada Fransa'nın, Kınalı ada İtalya'nın, Burgaz Adası Amerika'nın elindeydi. Büyük demokrasilerin bıçağı Adana'dan, Antalya'dan, İzmir'den Anadolu'nun yanık yüreğine doğru saplanmıştı. Selçuk ve Osmanlı Devletlerinin tüm başkentlerinde, Konya'da, Bursa'da, Edirne'de, İstanbul'da bir milyar insana hükmeden imparatorlukların ve Cumhuriyetlerin bayrağı dalgalanmaktaydı. Hasburg (Avusturya-Macaristan), Hohenzolern (Alman) ve Osmanlı bayraklarının beyaz teslim bezlerinden hiçbir farkı yoktu. BİR MİLYARA KARŞI TEK BİR ADAM MUSTAFA KEMAL, ERZURUM'UN KERPİÇ BİR ODASINDA SIRMASIZ, RÜTBESİZ, ASKERSİZ VE SİLAHSIZ BİR KUMANDAN. BÜTÜN TÜRKLER ONA BAĞLANMIŞTIK. O, ISTIRAP VE HINÇ DENEN BÜYÜK ENERJİ KAYNAĞININ SIRLARINI BİLEN BİR BAŞ'TI. BOŞUNA AKAN SU GİBİ BOŞUNA AKAN GÖZYAŞI İÇİNDE DE ÖLÇÜLMEZ BİR KUVVET VARDIR. BİZİM SADE İNİLTİSİNİ İŞİTTİĞİMİZ TÜRK RUHLARI'NIN UZAK DERİNLİĞİNDEN GELEN 'HAYIR' SESİNİ, YALNIZ 'O' DUYMUŞTUR."
"Anadolu'da cereyan eden milli hareketler ve teşebbüsler tâ başlangıcından itibaren açığa vurulmuş, Erzurum, Sivas kongreleri kararları gazetelerde yayımlanmış, kolordu komutanlarının doğrudan doğruya padişaha Maruzatta bulunmak istediklerini bildiren 12 Eylül tarihli telgraflar bu sıralarda meydana çıkmıştı. Yine bu yaklaşmadan dolayı, Milli harekete muhalif bulunan idare adamlarından birkaçı, Heyet-i Temsiliye'nin baskısı ile mevkilerini bırakmak zorunda kalmışlardı. Bu hükümettir(Ali Rıza Paşa) ki, milli duyguların şahlanmasına hizmet etmekte olan toplantılara da pek ses çıkarmamıştı. Nitekim 10 Ekim 1919'da Sultanahmed Camii'nde, cuma namazından sonra bir toplantı yapılmış, toplantı sonunda hazırlanıp İtilaf Devletleri temsilcilerine sunulan bir muhtırada, Mora, Teselya, Girit ve Makedonya'da Türklerin nasıl imha edildiği ve mallarının zorla nasıl ellerinden alındığı anlatıldıktan sonra İzmir ve civarının Yunanlılar tarafından işgali üzerine, yerlerini yurtlarını terk eden on binlerce Türk'ün, yaklaşmakta olan kış mevsimi yüzünden, yok olacakları açıklanmış, işgalin kaldırılması ve zararların ödenmesi istenmişti. Yine bu hükümettir ki Kuva-yı Milliye ile daha yakından teması lüzumlu görmüş, bu sebeple Bahriye Nazırı Salih Paşa'yı Amasya'ya göndermişti
Sayfa 138Kitabı okudu
Büyük İskender
Makedonya'nın hırslı kralı II. Filip'in oğlu olan İskender (MÖ 396-323), akıl hocası Aristoteles'ten fazlasıyla etkilendi. MÖ 336'da tahta çıkmasıyla işgaller yoluyla Helenistik felsefeyi yaymaya başladı; Hindistan'a kadar ulaştı ve antik Mısır krallığı ele geçirdikten sonra imparatorluğunun merkezi olarak yeni İskenderiye şehrini kurdu. ... Yunanca, Roma dönemine kadar evrensel eğitim dili hâline geldi. Her şeyi fethettiği için ağladığı efsanesi yanıltıcıdır; hayatının sonlarına doğru, Arap Çölü'nü işgal etmeyi planlamıştır. Ölümünden sonra (belki zehirlenerek ama büyük ihtimalle hastalıktan ötürü) imparatorluğu hızla parçalandı.
Reklam
Cesaretin Zirve Noktası: Enver Paşa
"Onu yakından tanıyan herkesin üzerinde birleştiği nokta Enver'in bir insan olarak mükemmel ahlâki değerlere sahip olduğudur. Hayatında attığı adımların hiçbirini geri çektiği görülmemiştir. Daima şahsi cesaretin zirvesinde yaşamış, hayatı savaştan ibaret kabul ederek her zaman tehlikenin en önünde bulunmuştur. Makedonya'daki çete savaşlarındaki haklı ününü de bu şekilde, en az on kez ölümden dönerek kazanmıştır."
Sayfa 245 - Ramazan BalcıKitabı okudu
Eşref'in ilk görev yeri, Makedonya'daki Süvari Alayı oldu. Makedonya o dönemde İmparatorluğun patlamak üzere olan, içten içe kaynayan bir volkanı gibiydi adeta... Bölgedeki dağların her tepesinde bir çete türemişti. Bunlar, çeşitli milletlere aitti: Sırp, Yunan, Bulgar, Arnavut, Karadağlı hatta Türk çeteler dahi dağlarda kol geziyordu.
"Mahallenin delikanlısından dayak yiyince kahvehaneden adam toplayıp gelen sahte bitirimler gibi daha fazla askerle, daha çok topla tüfekle gelecekleri belliydi. Nitekim bir yandan Yunanistan'dan, Makedonya'dan yeni kıtalar getirdiler, bir yandan da Osmanlı Rumlarından birlikler kurdular. İngilizlerin bunlara gemilerle, Mudanya'ya, sürekli top, obüs, kamyon getirdiğini duyuyorduk. Bizimse sırtımızı yaslayabileceğimiz tek kuvvet bağımsızlığı için dövüştüğümüz milletti"..
Bir yanda Makedonya kralının parlak alayı, öbür yanda paçavralar içinde güneşlenen Diyojen. Biri yücelterek, diğeri aşağılayarak dünyayı kendine dar gören iki adam! İmparator ihsanda bulunmak istiyor: "Ne dilersen, yapayım!" Diyojen üzerine düşen gölgenin İmparator'a değil, dünyaya ait olduğunu hissediyor ve elinin tersiyle itiyor bu gölgeyi. "Güneşimin önünden çekil!"
Sayfa 198
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.