Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Nûr

Nûr
@mamostenur
Ey Azadî! Ji te hez dikim Muhtacê te me Evîndarê te me
"Münafık kafirden eşeddir." Yani inanmadığı halde inanıyormuş gibi görünen münafık, açıkça inanmıyorum diyen kafirden daha kötüdür. Baskı, münafıklığı yani ikiyüzlülüğü teşvik ettiği için en başta baskıyı uygulayana zarar verir. Yalakalığın bu kadarı karşısında çoktan paniklemeniz gerekirdi.
Sayfa 78 - Avesta YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Bir mülkte (yönetimde) hak veya adalet arayışı yerini iktidarı muhafaza veya tahkim etme kaygısına bırakmışsa orada gerileme dönemi başlamış demektir.
Sayfa 76 - Avesta YayınlarıKitabı okudu
Müslümanın her davranışı İslam'dan kaynaklanamak zorunda değil.
Sayfa 74 - Avesta YayınlarıKitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Sol, Müslüman toplumda yerli bir sol olamadığı ve kendini din karşıtı olmak zorunda gördüğü için, dindarlık sağcılıkla neredeyse özdeşleşmitir. Hem milliyetçi hem de galeyancı olduğu için lezzetli olan sağcılık aslında her zaman zalimdir.
Sayfa 73 - Avesta YayınlarıKitabı okudu
Türkiye'de elinden laiklik alındığında hâlâ kalabilen bir sol varsa o hakiki bir soldur. Burada da solun evrenselliği bir kaçış noktası olarak akla gelebilir. Yerli olamayan bir evrensellik gerçek değildir. Ayağını yaşadığı topraklara basamayan bir solculuk yabancıdır. Amacım burada solu yargılamaktan çok solun yerli bir dile dökülemediği gerçeğine dikkat çekmektir. Türkiye'de solculuk hiçbir köylünün dünyasına inip karşılık bulmuş mu?
Sayfa 73 - Avesta YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Şu sonuca erkenden vardım: Türkiye gibi bir yerde solcu olacaksan, yolunu İslama düşürmeden solcu olamazsın. Bu yüzden pek az istisna ile Türkiye'deki solcuların en iyileri en fazla Türkçe konuşan Avrupalılar gibidir. (Kemalizm bahsine hiç girmiyorum bile.)
Sayfa 73 - Avesta YayınlarıKitabı okudu
Türkiye'de sol İslamla barışmayı başaramadığı için yerli olmayı başaramadı. Solcular, yabancı sorulara verilmiş yerli cevaplar gibi karşılıksız kaldılar. Bir anlama gelemediler. Halkın ve toplumun dilini konuşamadılar. Çünkü o dili bilmiyorlardı. Kitaplardan öğrendikleri bir yabancı dili konuştular. Belki, yanlış bilinç ve kapitalist komplo varsayımları, yabancılıklarını görmelerini engelledi. Emek, eşitlik, devrim gibi kavramları da hep bir modernleşme romantizmi olarak karşılık buldu, yoksa bir ihtiyacın cevabı olarak yankılanmadı. Solcu, eğer bir terörist olarak görülmediyse en fazla Türkçe konuşan bir turist olarak görüldü. Solun Alevi ve Kürt kimliklerine tutunarak geçmişte veya şimdi kazandığı kısmi kitleselliği kendisinden bilme yanılgısına düşmüş olması bu gerçeği değiştirmiyor. Toplumda gerçek karşılığı olan başka bir soruna tutunmadıkça Türkiye'de sol kendi başına varolamıyor ve karşılığı olmayan kitabi bir yabancılık olarak kalıyor. Solcu popülist olmak zorunda değil ama sahici ve anlamlı olmak zorunda.
Sayfa 72 - Avesta YayınlarıKitabı okudu
Anlam ve ümidini yitirmiş bir hayat insana gerçekten yüktür.
Sayfa 71 - Avesta YayınlarıKitabı okudu
"Ölümü göze alabilme faziletinden mahrum bir hayat köleliktir" diyor Seneca. Sadece özgür insanlar ve hakikaten hayatı ciddiye alıp sorgulayan insanlar intiharı göze alabilir çünkü.
Sayfa 71 - Avesta YayınlarıKitabı okudu
Hegemonyanın en önemli başarısı düşmanını bile kendisiyle meşgul etmesidir ki bu siyasi iktidarlar böyle olduğu gibi medyanın gündem belirleyiciliği için de böyledir. (Yani bir fikre katılmasan bile onunla zihnen meşgul olmaya mecbur kalıyorsun).
Sayfa 64 - Avesta YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Batı coğrafyasında İslamiyeti yayma hak ve gayretine alkış tutanlar (olmadı, tekbir getirenler), Hıristiyan misyonerlerin kendi dinlerini bizim "milli” coğrafyamızda yaymasını suç ve resmi tehdit olarak görebiliyor. Dinlerin birbirlerine nispetle hissedebileceği kendi zati tedirginliklerinin dışında dinin millileşmesinin de yolaçtığı bir sorun olan İslamofobi gibi ötekine dair korku kültürleri pek çok haksızlığın da temelini teşkil ediyor.
Sayfa 57 - Avesta YayınlarıKitabı okudu
"insan fitraten mükerrem olduğundan, hakkı arıyor. Bazan batil eline gelir, Hak zannederek koynunda saklar" || Bediüzzaman
Sayfa 55 - Avesta YayınlarıKitabı okudu
Hannah Arendt'in Adolf Eichmann'in suçundan "düşüncesizlik" olarak bahsetmesi ilginçtir. Ne yani Yahudileri toplama kamplarına sevk ve idare eden ve ölümlerinden sorumlu tutulan adamın tek suçu düşüncesizlik midir? Demek ki düşüncesizlikten kasıt şudur: vicdansız bir memur (emir alan) olmasıdır. Burada vicdansızlık bir hakaret olarak değil bir işlevsizlik olarak düşünülmeli. Yani bir nesneye, bir doğrama bıçağına dönüşmeye izin vermesidir. Çünkü irade ve vicdanını askıya almıştır. Emre itirazsız itaat eden bir memur olarak şahıs olmaktan çıkmıştır demektir. Muhatap olmaktan, insaniyetten düşmüş demektir. Onun için sorumlu görülmüyor. Demek ki kötülük için canavar olmak gerekmiyor, insaniyet cihazı olan vicdanı kullanmamak yetiyor.
Sayfa 54 - Avesta YayınlarıKitabı okudu
İyiliğin tarafında olmaktansa tüm iyiliği kendi tarafında tutup kendini temize (iyiye) çıkarma çabası Müslümanca ve ahlaki bir tutum değil. Çünkü "zihniyet-i inhisar hubb-u nefisten gelir." Yani tekelci yaklaşım, hakikati tekeline alan elin hakikate olan aşkından ziyade o elin kendisine, kendi egosuna olan aşkından kaynaklanır.
Sayfa 32 - Avesta YayınlarıKitabı okudu
Ahlak insanın hayvaniyetin sınırlılığından dil ile (yani akıl ve irade ile) özgürleşmesiyle mümkün olmaktadır. Sadece 'hayır' diyebilecek olanın 'evet'i bir kabul'dur. Yoksa 'evet'e mahkum olanın 'evet'i bir tercih olarak geçersizdir. Bu yüzden (la ikrahe fi-ddin) yani "dinde zorlama yoktur." Dilde de zorlama olamaz."
Sayfa 29 - Avesta YayınlarıKitabı okudu
1.188 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.