“Çocuk hâlâ yukarıda ağlıyor. Sacide bu akşam münasebetsizlik etti. Bu saatte el kadar yavruyu yatağından kaldırmak sanki marifet mi?”
Rıfkı acı bir sesle cevap verdi:
“Çocuk da bu bayanlar için bilezik gibi, otomobil gibi zenginlik göstermeliği...”
Dünyayı, düştüğü dikenli bahçeyi daha da çekilmez hale getirmekten öte bir marifet sergileyememiş sefill bir günahkar olarak terk edeceğimi düşünmekten alamıyordum kendimi. Günah denen mefhumun tanımı ve kapsamı konusunda kafam karışıktı. Fakat o mendeburdan mebzul miktarda işlediğime inancım tamdı. Günahkarları öbür dünyada nelerin beklediğini de az çok işitmiştim. Sıcağı sevmezdim. Ateşi sevmezdim. Cezayı sevmezdim. Çünkü insana en çok suçunu hatırlatırdı cezalar. Onca teşrikimesaimize rağmen, kolayca tahmin edebileceğiniz üzere, suçluluktan da zerrece hazzetmezdim.
Okumayı bir türlü öğrenemeyen kimseler dinlemeyi öğrenecek mi sanki? Marifet sesi duymakta değil, o tınıları ortaya çıkaran özü, gizemli olanı duymakta!
O bütün bunları yaşamış, unutmuş,
sonra yine yaşamış ve yine unutmuştu, çünkü esas olan budur. lnsan bu yaşa kadar ancak unutarak yaşayabilir.
Marifet sanki!
1960 ve 1970'lerdeki kalem kavgaları: 1960'ların başında Atsız Orkun'da ve Millî Yol'da yazmaktadır. Bedii Faik'in 18 Şubat 1962 tarihli Dünya gazetesinde, 1944 olaylarından bahsederek Atsız ve arkadaşlarını Naziler safında savaşmak üzere hükümeti ele geçirmekle suçlaması üzerine Millî Yol'un 6. sayısında (2 Mart