İşte venedik, o yüze gülücü, fakat şüpheli dilber! Yarı masal, yarı yabancı tuzağı olan bu kent, ağır pis havasıyla bir zamanlar zevk ve sefalı bir Gürlük içinde sanatı geliştirmiş, müzisyenlere Yalpalı ve aşıkane ninniler gibi nağmeler ilham etmişti.
Su damlasına yahut masal perisiine benziyordu Narin. Dal gibi incecik bir şeydi. Bir güvercin kadar beyazdı; mahcuptu, sessizdi, tedirgindi. Adımları minicikti, yürümüyor da ipekli bir atlasın üzerinde zarifçe süzülüyordu sanki.
"biz her akşam döşeklerde sarmaş dolaş
başlarımız en ürkek yıldıza yaslı
düşlere harcarız bütün paramızı
o masal her akşam sıyrılır kınından
gönlünce, usul usul bitsin diye mum
uyur, ölümle açarız aramızı.."
Hayat unutmaksa, rüya hatırlamaktır. Hayattayken unutmak zorunda kaldığını yeniden hatırladığın bir bahçe gibidir rüyalar. Gerçek dünyaya gözlerimi açtığım o sabah hayıflanmam bundandı, ben hayatı değil rüyaları özlüyorum.
Acı çekmek insanı sonsuz huzura götürür, hiç acı çekmezsen doğmazsın, doğuramazsın, ayakların kanıyor, bırak kanasın, gerçek acıyı hisset, gerçek acıyı hissetmeyenler acı olmayan şeyleri acı sanıyor.
Bin yılı ne kadar rahat telaffuz edebiliyorduk, tarih kitaplarında güncellenecek bir bilgi miydi sadece bu? Yoksa bize ne kadar önemsiz, küçük olduğumuzu hatırlatacak bir ikaz mı?
İnsanın kolu kanadı kırıkken, en hüzünlü anlarda verdiği kararlar hep en doğru kararlardı, içgüdünün seni sürüklediği yere gittiğinde ve kendini gökten inen mesajcı meleklere teslim ettiğinde hayatın rotası geri dönülmez bir şekilde değişiyor, sen altüst oldum sanırken aslında düze çıkıyordun.
Yeri gelmişken, mektubun bir yerinde de şöyle demiştim: “Samimi davranışlarını benden esirgemeyen, yaşını başını almış, saygıdeğer sanatçılarla oturup sohbet etmişliğimiz çoktur. Onlarla gerçekleştirdiğim konuşmalardan, faaliyetlerinin kendi sağduyu ve özgürlük anlayışlarından çok toplumun talepleri ve moda tarafından yönlendirildiğini anlıyorum. İçlerinde en başarılı olanlar bile zamanında hem tragedyalarda hem operetlerde, hem Paris usulü skeçlerde hem de fantastik masal oyunlarında yer almak zorunda kalmışlar, hal böyle iken her defasında aynı şekilde, doğru yolda ilerlediklerini ve toplum yararına işler yaptıklarını düşünmüşler. Bu demektir ki, gördüğün gibi, kötülüğün nedenlerini aktörlerde değil daha derinlerde, sanatın kendisinde ve toplumun ona olan tutumunda aramak gerekiyor.”