İki arada bir denizdeyim
Sesime yorgun kuşlar konuyor
Uzak, mavi ve bir o kadar imkansız
Git git bitmiyor bu yalnızlık
Ve hep sana çıkıyor İstanbul
Ve hep sen oluyor İstanbul
Ah İstanbul...
youtu.be/N1dfm9JL8so
Yaralı bir kuş gibi uçmayı unutmuşsun
geceleri koynunda yalnızlık uyutmuşsun
dalından koparılmış ezik bir çiçeksin
mavi gök kadar güzel şarap kadar gerçeksin
İşte şu yağmurlar, işte şu balkon, işte ben
İşte şu begonya, işte yalnızlık
İşte su damlacıkları, alnımda, kollarımda
İşte yok oluşumdan doğan kent
Hiçbir yere taşınıyorum, kendime sızıyorum yalnız
Ben dediğim koskocaman bir oyuk
Koltuğun üstünde, aynadaki yansıda
Bir oyuk! sofada, mutfakta, yatağımda
Yaşamayı tersinden kolluyorum sanki
Yetişip
Adam denize bakıyor. Sis. Deniz değil. Kendine maviyi mi anlatıyor, suya toprağı mı? Sır değil. Gövdesi katı; babasından tek miras. Hayatı dar. Baktığı yerler değil. Usanmıyor. Gemileri sayıyor. Ne yolcu, ne fener. Yıldız falcısı belki. Tutsaklıktan. Rüzgârı ölçüyor. Kıyıları sevmiyor. Sığınmak ölüm; nereden duymuşsa. Suların raylarında bir kadın, kırk bir yıldır... Susmasına denizi ekledi. Mavi değil yine de evi. Biraz daha kuyu. Yalnızlık hariç, her şeye yeniliyor. Boyu ıssız, gecikmiş. Bin ayrılık parmaklarının boğumu. Bir leke gibi geçiyor ışıklardan.