"Yaralanmış temiz alnından, uzanmış yatıyor. Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!" beytine gelince hâzirûna hitâben şunları söyledi (İbrahim Sabri Bey): "Efendiler! Bu beytin ikinci mısrâı var ya, bu mısra öyle hârikalar hârikası bir tulüattır ki: Dünya şairleri bir araya gelseler böyle bir mısraı söyleyemezler. Zira bu mısra her şeyden evvel sehl-i mümtenî denen esrarlı bir tecellidir... Güller gibi açıyor, bülbüller gibi şakıyor ve sular gibi akıyor. Tabiatte gülün açtığını, bülbülün öttüğünü ve suların çağıl çağıl aktığını görürüz de aynı akışı, aynı ötüşü dile getirmek elimizden gelmez. İşte üslûp ve ifadelerdeki selâset de bu sevdalı tecellîlerin ifâdeye sığmaz sembolleridir. Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor! Pederim, Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi, bu mısra için şöyle diyor: "Akif Bey'in hiçbir şiiri olmasaydı; onun şairliğini isbata bu mısra kâfi idi... Bu, akılla, fikirle, düşünüp çalışmakla yazılacak şey değildir. İlhamın özü budur. Bu ilham, İlâhî âlemlerden şairin kalbine vahiy halinde inen bir haldir. İnsanı sarsar... Şiirin, İlâhî bir tarafının olduğuna en büyük delil, bu gibi mısralardır..."
Sayfa 323 - Şule YayınlarıKitabı okudu
"Mustafa Sabri Efendi'nin oğlu İbrahim Sabri Bey de Akif Bey'i çok sever ve hürmet ederdi. "Şair-i Âzamımız" derdi. Bir şekilde, Akif Bey'e o da, Türkiye'de yapılanları, kalemiyle neden tenkid etmediğine dair merakını ihsâs edince, Akif Bey'in şöyle dediğini nakletmişti: "İbrahim Bey, ben yalan söylemem; Allah'ım şahiddir, yemin de etmem... Yeminim olsun ki, mecâlim kalmadı; kendimi toparlayamıyorum. Bu yapılanlar bana çok ağır geldi. Perişanlığımın derecesini size şöyle anlatayım: Secde-i sehivsiz namaz kılamaz oldum. Yahu namazda dalıp gidiyorum. Zihnim öyle perişan..."
Sayfa 314 - Şule YayınlarıKitabı okudu
Reklam
"Mustafa Sâdık er-Râfiî'ye de, Taha Hüseyin gibi modernistler, demişler ki: "Üstad, siz çok yükseklerde uçuyorsunuz. Üslup ve ifadenizi gençlik anlamıyor. Biraz okuyucunun seviyesine inseniz!.." Üstad Râfiî'nin onlara bir cevabı var. Eminim Akif Bey de olsaydı, böyle söylerdi. Demiş ki: "Yahu, ben, yerlerde, topraklarda sürünen cemiyeti, biraz yükselsin, nefes alsın, ciğerlerine biraz temiz hava girsin diye, semalara, göklere çıkarmak istiyorum. Siz tavuklarla, kartalları bir tutmak, kartalları da tavukların yanına indirmek istiyorsunuz. Ben hepsini kartal yapmak istiyorum."
Sayfa 307 - Şule YayınlarıKitabı okudu
Şefkat tokadı:
"Ali Yakup Bey'in bazı sâfiyane sualleri olurdu. Dalgınlıkla, fazla düşünmeden, içinden geldiği gibi konuşuverirdi. O gün de, İhsan Efendi'ye. "Efendim, Safahat'ı bu kadar biliyorsunuz. Akif Bey'i bizden fazla anlıyor ve seviyorsunuz... Safahat'ı sadeleştirelim, diyorlar. Bunu siz yapsanız, iyi olmaz mı?.." diye soruverdi. İhsan Efendi, tebessüm etti; "Hazret, o zaman sade su olur yahu" dedi. "İçinde tane kalmaz. Sade su beslemez. Çorbanın içinde tane olmalı... Artık bu millet, Safahat'ı da anlayamayacak bir hale gelecekse; gitsin de, Allah yeniden bir millet getirsin yahu!.. (...) "Yahu adam, ömrünü vermiş Fâtih Cami ile başlamış. Sanatkâr ile bitirmiş. Tevhidi var, feryadı var, camii var, kahvesi var, hastası var, var, var, var... "1400 senelik İslâm, 650 yıllık Osmanlı ve bin senelik Müslüman Türk tarihini, yükselişiyle, başına gelen felaketleriyle, her safhası ile yazmış... "Tasviri var, feryadı var, fikriyatı var! Sen bunların hepsini, lugata bakmadan, okuyup anlamak istiyorsun!.. İnsaf yahu, insaf!..." (...) Evladım, bu sadeleştirme işi, milleti cahil bırakmanın bir şekli, bir mazereti ve bir bahanesidir. İnsanlar, tenbeldir. Kolayı gördükçe gevşer, rahata alışır. Gayret sarfedilerek anlaşılacak eserlerden kaçar. Böylece bir zaman sonra, birkaç nesilde, milletin tamamı câhilliğe mahkûm olur. Artık ondan sonra, bilen, çalışan, düşünen insanlar yadırganır. İşte o zaman tam felaket demektir."
Sayfa 306 - Şule YayınlarıKitabı okudu
Mehmed Akif'in Medine'yi gördüğünde yaşadığı heyecandan Falih Rıfkı'nın bütünüyle mahrum olması ve İslâm'la nurlanan Medine'yi "Pis Çöl Köyü" olarak nitelemesi iman ve ondan neşet eden edeble alakalı bir durumdur.
Şiiri
Tarih, bütün yıkıcı birikintileriyle gelip şimdiki zamanda toplanmıştır.
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.