Sabahattin Ali'yi ben çok geç sayılabilecek yaşta Kürk Mantolu Madonna kitabını okuduktan sonra tanıdım. Bu kadar etkileyici, bu kadar beni kendisine çeken ve beni bir çocuk edasıyla ağlatan kitabın yazarını tanımak ve öğrenmek konusunda derin bir iştiyak duydum içimde.
Çok çileler çekmiş, çok zorluklar yaşamış besbelli. Ama ölüm!!! Ah o zalim, hain insanların önyargılı davranmaları sonucunda gelen talihsiz sona eriş.
Hıfzı Topuz diyor ki; "Onun yazdıklarından rahatsız olan bi kesim vardı ve ajan olduğunu düşünüyorlardı. Kime ajanlık yaptığını itiraf ettirmek için katili olan Ali Ertekin'i göndermişler" diyor. Tabi Sabahattin Ali bariz ve aşikar bir ajan değil haliyle olmadığını söylüyor. Ama nafile yasal yollardan izin alamadığı için yurt dışına çıkmak isterken bir piyon tarafından öldürülüp ormana atılmış ve 4-5 ay sonra cesedi bulunmuş. Katili suçunu itiraf etmesine rağmen kısa süre sonra "af"tan yararlanıp salıveriliyor.
Ne kadar büyük talihsizlikler yumağı. Büyük üstad, usta şair sen bu yapılanları haketmedin. Sabahattin Ali'de bazı şeylerin farkında ki şu mısraları yazmış. Gerçekten düşündürücü ve etkileyici
"Çalmadan, çırpmadan, bize ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hattâ bu kadar tehlikeli mi olmalı idi? Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer! "
Saygı, minnet ve rahmetle anıyorum.
Ruhun şad olsun. Mekanın cennet olsun.
Ömer Yaşar