Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Şəhla

Şəhla
@meksikafasulyesi
Sabitlenmiş gönderi
Benim gerçeği hafife almak gibi bir lüksüm yoktu. Ve öyle gören insanlardan nefret ettiğimi söyleyemem çünkü bu neredeyse herkesten nefret etmek olurdu. Onlardan nefret etmiyordum. Sadece benim dünyamda yaşamıyorlardı. Ama bu beni onların dünyasında yaşamayı dilemekten alıkoymuyordu.
Reklam
Onu yalnızca dokunarak, yalnızca koklayarak bile tanırdım; kör olsam bile nefeslerinden, ayaklarının yere vuruşundan tanırdım. Ölmüş olsam bile, dünyanın sonu gelmiş olsa bile tanırdım onu.
Oysa şimdi bunları hayal meyal fark ediyordum. Düşünebildiğim tek şey, önümde bir yerlerde duran küçük ada ve orada bulmayı ümit ettiğim altın saçlı çocuktu.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Akhilleus son bir uykulu cümle fısıldamak için bana sokuldu. "Gitmek zorunda kalırsan, seninle birlikte geleceğim. Bunu biliyorsun."
"Mutlu olan bir kahraman söyle bana....Söyleyemezsin." "Söyleyemem." "Biliyorum. Hem ünlü hem de mutlu olmana asla izin vermezler... Sana bir sr vereceğim." "Söyle." "Hem ünlü hem de mutlu ilk kahraman ben olacağım..... Yemin et." "Niye ben yemin ediyorum?" "Sebep sensin de ondan.... Yemin et." "Yemin ediyorum," "Yemin ediyorum.....Dünyayı bir lokmada yutabilirim."
Reklam
"Pişman mısın?" Kelimeler ağzından çabucak, tek bir nefeste firlayıvermişti. "Değilim," dedim. "Ben de değilim." Ondan sonra sessizlik çöktü. Ne yatağın ıslaklığına ne de ne kadar terli olduğuma aldırıyordum. Akhilleus'un altın benekli yeşil gözlerinde tereddüt yoktu. İçimde kabaran emniyet duygusu boğazımı tıkadı. 'Ondan asla ayrılmayacağım. Hep böyle olacak, her zaman böyle olacak. Beni istediği sürece.'
"Keşke bunu da aldığını bilseydim. Lirden ayrılmak istemediğim için az daha gelmeyecektim." "Artık her yere peşimden gelmeni sağlamanın yolunu biliyorum desene."
Ne kadar değiştiğimi sonunda fark ettim. Yarıştığımızda kaybetmeyi, kayalıklara kadar yüzdüğümüzde geride kalmayı, mızrak çarpıştırma veya taş sektirmede yenilmeyi artık umursamıyordum. Böyle bir güzellik karşısında mağlup olmaktan kim utanırdı ki? Akhilleus'un kazanmasını seyretmek, kumları döven ayak tabanlarını veya tuzlu suda inip çıkan omuzlarını görmek yeterliydi. O kadarı yeterliydi.
Odanın öbür ucundaki heykel kusursuzluğundaki yüzü ay ışığında ancak seçebiliyordum. Akhilleus'un dudakları aralıktı, bir kolu kaygısızca başının üstüne atılmıştı. Uykuda farklı görünüyordu, ay ışığı kadar güzel ama onun kadar soğuktu. Uyanmasını diledim, böylece ben de yaşamın ona dönüşünü seyredebilirdim.
"Akhilleus, sana yıllardır kendine yoldaş seçmeni söylüyorum. Şimdiye kadar önerdiğim herkesi geri çevirdin. Bu çocuğu seçmenin sebebi ne?" Bu soru benim de aklıma gelmişti. Böyle bir prense sunabileceğim hiçbir şeyim yoktu ki. O zaman neden Akhilleus beni hayırseverliğinin nesnesi yapıyordu? Peleus da, ben de merakla Akhilleus'un cevabını bekliyorduk. "Şaşırtıcı biri."
Reklam
"Bir çocuğun canını aldığın için buradasın. Bunu anlıyor musun?" Yetişkinlerin acımasızlığıydı bu. 'Anlıyor musun?' "Anlıyorum," diye cevap verdim. Daha fazlasını da söyleyebilir, gün boyu kan çanağına dönmüş, uykulu gözlerle dolaşmama sebep olan rüyalardan, yutmaya çalıştığım sırada boğazımı yırtacak gibi olan çığlıklardan bahsedebilirdim. Uyumayan gözlerimin üstünde, gecenin içinde dolaşan, dönen yıldızları anlatabilirdim.
Salonun öbür tarafında,lambaların ışığı altındaki açık renk saçların pırıltısı ilişti gözüme. Akhilleus. Söylediği veya yaptığı bir şey yüzünden kocaman açılmış ağızlarla gülen çocuklarla çevrili oturuyordu. "İşte, prens dediğin böyle olur."
Ayaklarımı sürüyerek öne doğru bir adım daha attım, çocuk bana bakmak için başını çevirdi. Onu gördüğümden bu yana geçen beş yılda, bebek tombulluğundan kurtulmuştu. Güzelliğinin yarattığı soğuk şoka,yemyeşil gözlerine, bir kızınkine benzeyen çehresine ağzım açık bakakaldım. İçimde ani, pınar gibi fışkıran bir nefret yükseldi. Bende böyle çok, böyle harika değişiklikler olmamıştı.
Gözlerini Ege'ye dikmiş annem. Aklımdakı son hatırada, onun için taş sektiriyorum. Küçük taşlar, denizin üstünde şıp şıp şıp sesler çıkararak ilerliyor. Annem küçük, beyaz köpüklü dalgaların görüntüsüni, sahile vurup cam gibi parçalanmalarını seyretmeyi seviyora benziyor. Belki de esas sevdiği, denizin kendisi.
Ben de kısa sürede bir hayal kırıklığı haline geldim. Ufak tefektim,siliktim. Hızlı koşamıyordum. Güçlü değildim. Şarkı söyleyemezdim. Hakkımda söylenebilecek en iyi şey, hastalıklı olmadığımdı. Akranlarım pençesine alan soğuk algınlıkları ve sancılar bana dokunmazdı. Gerçi bu da babamın iyice şüphelenmesine sebep oluyordu. Yoksa beşikteyken nympha'ların değiştirdiği bir çocuk muydum ben? insan olmayan bir şey miydim? Gözünü üstümden ayırmaz, sürekli beni azarlardı. Nazarlarını hissettikçe ellerim titrerdi. Annemse çenesinden şarap akıtarak orada öylece otururdu.
727 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.