Hocam Ricci, tasarımın ne olduğunu, her yapının yaşamın bir parçası olup, vazgeçilmez işlevin de bu anlamın içinde bulunduğunu, mimarlığın bunun peşinde koşmak olduğunu görmeme yardım etmişti.
İşlev, işlev dedikleri, mutfak yemek odasının, banyo yatak odasının yanında olacak gibi ilkel bilgilerle tasarım yapılmaz. Bir evde istenen, oradaki yaşama yeni ve güzel duygular katmaktır. Sıradanlığın ve işlevin ötesinde bir iş!
Türk şehir ve evinin en büyük düşmanlarından biri de, maalesef itiraf etmek lazımdır, yeni imar hamlelerimizdir. Bunlar sanki sadece şehrin eski karakterini bozmak gayesini istihdaf ederler. Bu üzücü halin sebebini yalnız hayat şartlarının değişmiş olmasında aramak kolay mazeretlere sarılmaktan başka bir mana taşımaz. Hakikatte zevk ve görüş, eskisine nazaran tamamiyle değişmiş ve eski ile yeni hayatımız arasında bir uçurum açılmıştır. Artık eski Türk evlerinin güzelliğini anlayan kalmamıştır denebilir. Avrupai olduğu zannedilen bir yaşama tarz; ve bilhassa, kübik ev sevdası, bahçe ve tabiattan uzaklaşma, büyük bir hastalık gibi, oturma ve yaşama kültürümüzü kemirmiş ve şimdiki neticeyi vermiştir.
Dünya üzerindeki fiziki yolumuzun yüzey değil de her zaman sadece düz bir çizgi olmasından ötürü, Bir Şey'i tutup ona sahip olmak istediğimizde hayattaki sayısız başka şeyden feragat ederek bunların sağından solundan geçip gitmek zorunda kalırız.
Dünyalar dolusu aşk bir eve nasıl sığabilir? Şu balkon titreyip sarsılmadan, caddenin ortasına yığılmadan, gökyüzüne savrulmadan benim aşkımın ağırlığına nasıl dayanabilir?