Sanki birileri 'Kur'an'a rağmen hadislere itikad et' demiş gibi hadislere mesafe koyanların bir gün Kur'ân ve hadisin birbirine kame olmadığını anlamalarını bekleriz. Kur'an'ı Kerim'de tafsilata ve izahata kavuşmamış nice husus hadis-i şeriflerde bulun makta ve bunlar da Kur'ân'ın buyruklarıyla tearuz oluşturmamakta iken neden göz ardı ettiğimizi, onları ademe mahkûm ettiğimizi anlamak -bunu gerçekleştirenlerin samimiyetinden kuşku duymadığımız sürece- mümkün değildir.
Reklam
Sünnet-i seniyyeye müracaat eden Müslümanların Hz. Adem (as)'ın yaratılışının evrim ile olup olmadığını ve bu kabulün İslamda mevcut olup olmadığını anlamalarına vesile olacak pek çok rivayeti -sahihleri kastediyorum- karşılarında bulacakları bilinmelidir. Fakat ilgili hadis mecmualarından, sahabe beyanlarından, tefsir müktesebâtından, şerh, haşiye, ta'likát, ihtisar, telhis vb. literatürden, meselenin felsefi, kelâmi, tarihi uzantılarına da temas ederek bütüncül oturaklı, ilmi, sahih bir çalışma ortaya koymak, bu işe mesai vakfetmek pek mantıklı görünmüyor!
Ahir zamanın en büyük hastalıklarından biri olan 'İslam'ı sünnetsiz anlama ve yaşama' garabeti pek çok meselede olduğu gibi evrim meselesinde de ne yazık ki kendisini göstermektedir. Kur'ân-ı Kerim'i, onu bize ulaştıran peygamberi ademe mahkûm ederek anlama ve hayata tatbik çabası izahı en zor meselelerin başında gelmektedir. Bugün, mesela sağlık sorunlarıyla uğraşan bir kimsenin, aradığı devayı doktorlardan bulamadığında filanca köydeki şifacıya vs. dahi gitmesine, ona parasını, vaktini ayırmasına sebep olan şey, 'yaşadığı acıdaki samimiyettir. Fakat bugün İslam'ı anlamak iddiasında bulunan insanların, hall ü fasl edilmesini gerekli gördükleri meselelerde Hz. Peygamber (s.a.v.)'in sözlerine gitmiyor, müracaat etmiyor olmaları insana bu iddiaların- da kendilerine karşı bile samimi olmadıkları hissini veriyor. Eğer gerçekten derman arayan birer dertli olsalardı, herhangi bir konu hakkında Resul-i Ekrem'den gelen, gelmesi ihtimali bulunan bir sözü görmezden gelebilirler miydi?
Müslüman bir kimsenin hem dünya hem ahiret saadetini onun verdiği haberlere yani mübarek ağzından dökülen her ifadeye, mübarek bedeninden sadır olacak her fiile teslim ettiği Hatemü'l- Enbiya ve Resûl-i Kibriya Efendimiz Fahr-i Kâinat Muhammed Mustafa (sallallahu aleyhi ve's-sellem)'e ittiba etmekten geri durması, buyruklarını dikkate almaması yahud onlara ulaşma noktasında rahat bir tavır takınması mümkün değildir. Mümkün değildir diyoruz çünkü bu durum o kimsenin Müslümanlık iddiasıyla tenakuz oluşturacak kadar büyük bir arıza olur. Fakat ahir zamanın en zorlu imtihanlarından biri haline gelen ve Peygamberini, sözlerini, fiillerini tanımayan ve daha da hazini bunları adeta önemsemeyen kimselerin çoğalması; mesaisini onun mübarek buyruklarını anlamak için değil de tenkid etmek, reddetmek, yok saymak için sarf eden kimselerin itibar kazanması oldukça hazindir.
Elbette her Müslümanın bazı eksiklikleri ve hataları olabilir fakat bu arızalar Hz. Peygamber (s.a.v.)'in buyruklarına karşı tesahülü beraberinde getiriyorsa artık ortada müsamaha ile karşılanacak sınırın ihlal edildiği, itikadi olarak da tehlike eşiğinin aşıldığı bir durum var demektir. Hele de İslâm adına, İslâmi buyrukları açıklamak gayesiyle konuşanlarda...
Reklam
535 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.