Tatlı Perşembe büyülüydü. İnsanları değiştiren, mutluluk veren, güneşin daha parlak olduğu bir gündü. Berbat Çarşamba'dan sonrası, Bekleme Günü Cuma'nın öncesiydi.
Parası pulu olmayan, yerleşik bir hayatı olmayan, hayata tutunmaya çalışan Suzy kendini Sardalye Sokağı'nda bulur. Bu sırada Dünya Savaşı'nın sonunda askerden dönen Doc vardır ve Doc biyolojiyle ilgili bir insandır. Ahtapotları, denizyılanlarını inceleyerek bir makale yazmaya çalışır.
Suzy kendi benliğini bulmaya çalışırken, Doc'la aralarında bir şeyler gelişir ve bu ikisi için de beklenmediktir aslında. Bir şeylerin olması için itilirler çünkü.
Birçok yan karakterin olduğu bu romanda tüm karakterlere içim ısındı. Doc kendini kötü hissederken tüm sokağın onun için uğraşması, Fauna'nın yıldız fallarıyla insanlara umut vermesi, Hazel'ın deli doluluğuyla okuması çok keyifli bir kitaptı. Ayrıca karakterlerin arasında geçen diyaloglar komikti de. Hatta biraz trajikomikti.
Yazarın dili zaten çok güzel. Gerçekten kendini okutturuyor. Özellikle de her bir bölüme başlarken olayı farklı bir şekilde başlatıp daha da değişik bir yolla asıl olayı aktarması çok hoşuma gitti. Kitabı ben her şeyiyle beğendim.
Kitabı bitirdikten sonra 1000kitap'ta bir yorum okudum ve kitabın aslında Sardalye Sokağı ve Yukarı Mahalle kitabının devamı niteliğinde olduğunu öğrendim. Aynı mekanda geçen farklı kişilerin anlatıldığı kitaplar sanırım. Ama ben bir eksiklik hissetmedim açıkcası kitabı okurken. Zaten giriş ve birinci bölümde geçmişi özetler gibiydi yazar. Sebebi de devam nitelikli bir kitap olmasıymış. Siz okurken en iyisi sıraya göre okuyun derim ben.