Eğer kitap diye bir şey var olmasaydı, eğer o kadar çok kitap okumuş olmasaydım, yaşamım muhtemelen şimdikinden çok daha soğuk, gerilimli olurdu. Diğer bir deyişle, benim için okumak denen eylem, başlı başına bir okuldu.
Haset, bir insanın sahip olduğu nimetin elinden gitmesini bütün benliğiyle temenni etmek demektir. Bu duygunun içteki konumuna haset, dıştaki tecellisine ise fesat diyoruz. İnsanın içi haset olduğunda işi fesat olur.
Haset eden, kıskanan, çekememezlikten kurtulamayan adam, en büyük kötülüğü kendine yapmış olur. Oysaki dünyevî güzellik, kuvvet, makam ve servet, kıskanmaya değmez. Çünkü bunların hepsi de gelip geçici şeylerdir.
İllâ da düşmanlık etmek istersen, kalbindeki düşmanlık duygusuna düşmanlık et. Sana kötülüğü emreden nefsine, şeytanına düşmanlık et, onları ıslaha çalış.
Asıl musibet ve muzır musibet, dine gelen musibettir. Musibet-i diniyeden her vakit dergâh-ı İlahiyeye iltica edip feryat etmek gerekir. Fakat dinî olmayan musibetler, hakikat noktasında musibet değildirler. Bir kısmı ihtar-ı Rahmanîdir.
Hem dua istediğimiz tarzda kabul olmazsa makbul olmadı denilmez. Hâlık-ı Hakîm daha iyi biliyor, menfaatimize hayırlı ne ise onu verir. Bazen dünyaya ait dualarımızı, menfaatimiz için âhiretimize çevirir, öyle kabul eder.
Madem her vakit ecel gelebilir, eğer insanı gaflet içinde yakalasa ebedî hayatına çok zarar verebilir. Hastalık gafleti dağıtır, âhireti düşündürür, ölümü tahattur ettirir, öylece hazırlanır. Bazı öyle bir kazancı olur ki yirmi senede kazanamadığı bir mertebeyi yirmi günde kazanıyor.