Öznel niyetimiz farklı da olsa, meşruiyetini giderek yitirmekte olan bir otoriter rejime nesnel olarak yeniden meşruiyet kazandıracak, ona can suyu olabilecek işleri yapmalı mıyız?
Soykırım ve tehcirler kolektif şiddet eylemleridir. 20. yy'da ki Ermeni Tehciri’nden Yahudi Holokost’una dek, hepsi muazzam ölçekte organizasyon, idari ve bürokratik mekanizma gerektirir. Çünkü tehcir veya soykırımın uygulanması için zemin etüdünün yapılması, alt yapının hazırlanması gerekiyor. Soykırım veya tehcir uygulama kararlarını
Reklam
Kayyum politikası terör örgütüne meşruiyet kazandırıyor. Halkı Dem Parti'ye sevk ediyor. Kısacası ülkeye bir hayrı olmayan kayyum meselesi Ak Partinin de sonunu getirebilir.
Annelik tehdidi altında” diye bir cümle kursak, abartı söyleniyor mu bilmiyorum… Ama sonuçta bir gerçek var ki, kadının liberal limanlarda özgürlük ve özgürlük arayışı giderek “daha ​​az anne” ve “daha ​​az eş” büyüyüp hızla hazırlıyor… Hatta kadının liberal limanlarda özgürlük ve özgürlük arayışı çekinen, korkan, kaçınan bir ruh haline dönüşüyor… Batı kadının yüceltti ama anneliği aşağıladı… Kariyeri, konumu, konforu, kâr ve kazanç için çırpınan iş kadının, anneliği erteliyor… Çalışma hayatı sürecinde fitrattı ile nasıl çatıdığını ve uzaklaştığını fark etmiyor… İş kadınının olmayı başaranlar , anneliği saymıyor, özgürlüğün tadını çıkarmak için çırpınıyorlar… Dışarının çekim gücü çok güçlü… dışarıda huzur arayanlar modernizmin evsizliğine kurban gidiyor… Seküler salvolar, feminist rüzgarlar, açık yozlaşma, kadın erkek ihtilafı ile birlikte rollerin karışmasına, meşruiyet zeminin kaymasına neden oluyor… Erkeksi kadınlar , kadınsı erkeklerin dünyasında annelik tükeniyor… Şu gerçek unutuluyor… Kadın kadındır, erkek erkektir… Karşılıklının eşiti değil alternatifidir… Mümin erkekler, mümin kadınların birbirlerindendir… Biribirlerinin kardeşleridirler… Biribirlerinin velileridir… Biribirlerinin görünümleridir… Birbirlerinin rakibi değil refikidirler… Birbirlerinin hasm
Annelik tehdit altında” diye bir cümle kursak, abartı sayılır mı bilmiyorum… Ama bildiğim bir gerçek var ki, kadının liberal limanlarda özgürlük ve eşitlik arayışı gittikçe “daha az anne” ve “daha az eş” sonucuna hızla hazırlamaktadır… Hatta zamanla annelikten ürken, çekinen, korkan, kaçınan bir ruh haline dönüşmektedir… Batı kadını yüceltti ama anneliği aşağıladı… Kariyeri, konumu, konforu, kâr ve kazancı için çırpınan iş kadını, anneliği erteliyor… Çalışma hayatı sürecinde fıtratı ile nasıl çatıştığını ve uzaklaştığını fark etmiyor… İş kadını olmayı başaranlar, anneliği işten saymıyor, özgürlüğün tadını çıkarmak için çırpınıyorlar… Dışarının çekim gücü çok güçlü… Dışarıda huzur arayanlar modernizmin evsizliğine kurban gidiyor… Seküler salvolar, feminist rüzgarlar, açık yozlaşma, kadın erkek ihtilafı ile birlikte rollerin karışmasına, meşruiyet zeminin kaymasına neden oluyor… Erkeksi kadınlar, kadınsı erkekler dünyasında annelik tükeniyor… Şu gerçek unutuluyor… Kadın kadındır, erkek erkektir… Birbirinin eşiti değil tamamlayıcısıdır…
Hz. Peygamberin ailesinden, eşlerinden kapris, kıskançlık vs.insanlar kendi davranışlarına meşruiyet kazandırmak için örnek veriyorlar. Hz. Aişe kaprisli davrandıysa yanlış yapmıştır niye örnek almaya çalışıyorsun. Diyelim Hz. Hafsaya tuzak kurdu Hz. Aişe , kurduysa hata yaptı. Kendi zayıf noktalarına Hz. Peygamberden ve ailesinden örnekler getirip, meşruiyet kazandırmak doğru değil. Ekrem Demirli/Mantıkut Tayr üzerine anlatı
Reklam
Düşman ile aramızdaki sınır: "DİL"
Cemil Meriç bir talebesinin Fatih Akşamsettin'de , İstanbul'da öldürülmesi üzerine şöyle söylüyor: "Şuurdu Sedat, samimiyet idi, imandı. Anlamıştı ki Babil Kulesi'ne dönen bu ülkenin ana davası dürüst insanlar arasında bir dil meydana getirmektir. Keşmekeş önce kelimeler dünyasında yok edilmelidir. Aynı dili konuşmayanların aynı bayrak altında toplanmaları, aynı mukaddeslere gönül vermeleri beklenemez. Kelam, insanın en yalçın kalesi ve eşsiz zaferler sağlayan silahıdır." (Söz Verilmiş Bahçe/Güven ADIGÜZEL,sayfa 16) Dilin sadece bir aktarım aracı olmadığını, dürüst insanları bir araya getirebilme gücüne sahip oluşunu ne güzel özetlemiş rahmetli Meriç. Her şey önce dilde başlıyor dilde bitiyor. Çarpıklığın, düzensizliğin, başıbozukluğun, sömürünün, zulmün, adaletsizliğin, haksızlıkların gerçekten yok olması için; dünyadan, kainattan ebeden uzaklaşması için önce kelime kelime, cümle cümle, şiir şiir, öykü öykü, roman roman etkisiz hale getirilmesi gerekmiyor mu? İyinin, doğrunun, güzelin, dürüstün ; iyi, doğru, güzel, dürüst kalabilmesi için, iyiliği, doğruluğu, güzelliği, dürüstlüğü zulme karşı koruyan yeni bir dile insanlığın ne çok ihtiyacı var. Haksıza haksızlığını, zalime zalimliğini gösterip onları durduracak,düştüğü çukurdan çıkaracak dile ne çok ihtiyaç var? Meşruiyet meselesi, dil meselesi, haklı olma,kalma mücadelesi. Haklıysak ne zaman yenildik, haksızken ne zaman kazandık?Dil dediğimiz düşmanıyla arasına ahlak sınırı çeken kelimeler bütünü değil mi? 28.02.2024
Dahi Diktatör
Ben şunu savunuyorum: Atatürk diktatördü. Buna hayır diyen tarih bilmiyor demektir. Ama hürriyeti öğrenebilmek için bazen diktatörlük gereklidir. Sen bin sene hürriyeti hiç tecrübe etmemiş bir topluma hürriyeti bir tercih olarak takdim edemezsin. Hüsrana uğrarsın. Bugün dahi Türk toplumunun hür olmayı öğrendiğini zannetmiyorum. Siyasi tercihler
434 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.