Modernite
“Modernite varlığını Kilise kurumuna borçludur. Şunu çok rahatlıkla ifade etmek mümkündür; eğer Kilise olmasaydı mo­dern zihniyet ve hayat tarzı da olmayacaktı. Kilisenin akıl ve mantıkla çelişen inançları ve bin yılı aşkın süren baskıcı, bağ­naz, haksız uygulamaları modernitenin varlık sebebi ve meş­ruiyet referansı olmuştur. Modernite, Kilise'nin karşısında ko­numlanarak inşa oldu. Varlığını borçlu olduğu Kilise karşıtlığı üzerinden de tüm din ve aşkın/soyut tanrı tasavvur ve inanç­larına itiraz etti. Din ve Tanrı karşıtlığına dayanan inanç ve ey­lemlerini ise yaklaşık 500 yıllık bir zaman diliminde parça parça inşa etti. Hümanizm, laisizm, liberalizm, kapitalizm, pozitivizm, bireycilik, rasyonalizm. . . modern düşüncenin, inancın ve hayat tarzının parçalardan bazılarını teşkil etti. Hepsinin her bakım­dan sistematik bir bütüne dönüşmesi ise Aydınlanma ile ger­çekleşti. Aydınlanma ile parçalar birleştirilip inanç ve hayat tar­zıyla sistematik bir bütün oluşturulurken, ekseni hep aşkın/dini olana itiraz oluşturdu. Zira geleneksel anlamıyla dinler ve aşkın tanrı tasavvurları varoldukça ne hümanizmin, rasyonalizmin, laisizmin, pozitivizmin, ne de liberalizmin, bireyciliğin, kapita­lizmin. . . bir anlamı, önemi ve işlevi olmayacaktı.
Padişaha isyan ederek üniformasını çıkarmış bir askeri kim itaat ederdi? tek yol vardı kendine bir meşruiyet zemini yaratmak.Anadolu ve Rumeli müdafaa-i hukuk cemiyeti adı altında bütün direniş örgütlerini birleştirdi. bu Anadolu'nun İstanbul'a ilk meydan okumasıydı. artık Mustafa Kemal bir örgütün ve direnişin lideriydi.işgal kuvvetleri ve babıali yakalanması için Emirler yağdırırken o yanında bir avuç adamla sağ elinde tabanca,sol elinde darağacı taşıyarak yeni bir devlet kurmaya Ankara'ya gidiyordu.
Reklam
İslâmda ruhban sınıfı yok. Herkes doğrudan Allah'ın kulu ve yeryüzündeki halifesidir. Allah indinde bir amirle memur arasında fark yoktur. Ehliyet sahiplerinin ehliyetlerine, insanların kendilerine yetki verdiği amirlere meşruiyet çerçevesinde uymak gerekir. Yoksa masiyette itaat yoktur.
Sayfa 70
213 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 30 hours
Ezber bozan âlim.
Bu kitap üç ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde iktidar/velâyet-i âmme ve meşruiyet kavramlarının mahiyeti ele alınmış, iktidarın meşruiyeti akit teorisi çerçevesinde incelenmiştir. Meşru bir iktidarın kurulması için gerekli şartlar; biat akdi, akdin tarafları ve konusu bağlamında fıkıh ve kelâm âlimlerinin görüşleri çerçevesinde
İslam Hukuk Düşüncesinde İktidar ve Meşruiyet
İslam Hukuk Düşüncesinde İktidar ve MeşruiyetAbdurrahim Şen · Klasik Yayınları · 20203 okunma
Türkiye'nin dünyanın mafya üssüne dönüştürülmesinde Varlık Barışı yasaları, Türk vatandaşlığının ucuza ve kontrolsüz satışı, devletteki çürüme, mafyaya sağlanan meşruiyet gibi faktörler belirleyici oldu.
Sayfa 327Kitabı okudu
Müslüman toplumlar kendilerini bir ümmet yapan ve diğer toplumlardan ayıran şeriatın, ilişkilerini tanzim eden bir hukuk düzeni olarak tatbik edilmesini ve İslam ülkesinin güvenliğini temin ederek tarih sahnesinde kendilerini var edecek unsurlar olarak gördükleri için bu devletlere itaat etmişlerdir.
Sayfa 159 - KlasikKitabı okudu
Reklam
Güç adalet için olduğu gibi Adalet de güç içindir.
Sayfa 156 - KlasikKitabı okudu
Titretti yine Rû-yi zemin Arş-ı semâyı!
Dönemin Mısırlı tarihçisi İbn lyas (ö. 930/1524) Sultan Selim Halep'i aldıktan sonra Abbâsî halifesi III. Mütevekkil-Alellah'ın, beraberinde Şafii, Mâliki ve Hanbeli mezheplerinin kadıları olduğu halde sultanın huzuruna getirildiği ve sultanın halifeye tazimde bulunduğunu nakletmektedir. İbn lyas'ın aktardıkları içinde dikkat çekici
Sayfa 128 - KlasikKitabı okudu
Osmanlı hükümdarlarının meşruiyeti sadece hilafet görevlerini yerine getirebilecek yegâne güç olmalarıyla ilgili değildir. Henüz hilafet Osmanlı'ya intikal etmeden önce Mısır ve Şam uleması, ayan ve eşrafı dört mezhebin kadıları, Yavuz Sultan Selim'e biat etme, Mısır ve Şam beldelerini Osmanlı'ya ilhak etme taleplerini defaten sultana arz etmişlerdir. Abdullah b. Rıdvân'ın (ö. 1049/1639) Târihu Mısır adlı eserinde aktardığına göre Mısır uleması Mısır'a gelen her Osmanlı elçisiyle gizlice görüşür, Memlük Sultanı Kansu Gavri'nin cevr ü cefasından ve Memlük idarecilerinin şer-i şerife itibar etmediklerinden, Çerkez askerlerin yol kesicilik yaparak Müslümanların mallarını haksız yere müsadere ettiklerinden şikâyet ederek Mısır'ı ilhak etmesi için Osmanlı sultanına ricada bulunmuşlardır. Halep halkının Memlük Sultanına olan nefreti o boyutlara varmıştı ki, Memlük ordusu Osmanlı ordusuyla çarpışmak üzere Mısır'dan Şam'a doğru ilerlerken Halep'ten geçtikleri sırada halk, "Allah sana zafer versin, Sultan Selim " şeklinde desteklemişlerdir.
Sayfa 128 - KlasikKitabı okudu
Dünya işlerinin düzene konulması, can ve mal güvenliğinin temin edilmesi ancak kendisine itaat edilen bir Sultan/Hâlife ile gerçekleşir.
Sayfa 117 - KlasikKitabı okudu
Reklam
Gazzâlî'nin "Din, binanın temelidir. Sultan da din binasının bekçisidir; temeli olmayan bina yıkılmaya, bekçisi olmayan bina da yok olmaya mahkumdur" şeklindeki meşhur benzetmesi iktidara, ancak kendisinde tam anlamıyla koruma niteliği bulunması halinde deruhte edebileceği dinin bekçiliği görevini yükler. Egemen olduğu toprağın ve yönettiği toplumun güvenliğini sağlaması; sınırları ve toplumun maslahatlarını koruması siyasal iktidarın önemli görevleri arasındadır. Gazzâlî'nin bekçiye benzettiği sultan bu görevini menea niteliğine sahip olması halinde yerine getirebilir.
Sayfa 116 - KlasikKitabı okudu
İmâm kalkandır. Çünkü düşmanı, Müslümanlara eziyet etmekten men eder. Aynı şekilde insanları birbirlerine eziyet etmekten men eder ve Müslümanların birliğini korur. Onunla korunmak bu demektir. Onunla savaşılır ifadesinin manası ise; kâfirler, båğiler, hariciler ve mutlak anlamda fesat ve zulüm ehli ile onun liderliğinde savaşılabilir demektir.
Sayfa 115 - KlasikKitabı okudu
Hanefi fakihi Kâsânî İslam ülkesini "İslâm ahkâmının uygulandığı ülke" olarak tanımlar.
Sayfa 112 - KlasikKitabı okudu
Ibn Teymiyye din ve iktidar arasındaki ilişkiyi kitap ve demir ikilisinin birlikte indirildiğini ifade eden şu ayetle açıklamaktadır. Ant olsun biz peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların adaleti yerine getirmeleri için beraberlerinde kitabı ve mizanı indirdik Biz demiri de indirdik ki onda büyük bir güç ve insanlar için faydalar vardır... (Hadid 57/25) Ayette geçen kitabı Allah'ın emir ve yasaklarını açıklayıcı, demiri (kılıç) ise kitabı destekleyen ona yardım eden tamamlayıcı unsur olarak nitelendirmektedir. İbn Kesir'e (ö. 774/1373) göre bu ayetteki demir, aslında kılıcı tutan devleti/iktidar gücünü ifade eder. On üç yıl boyunca Hz. Peygamber'in (s.a.v.) çağrısına ve indirilen kitaptaki apaçık delillere inatla direnen Mekke müşrikleri hakkında Allah, "Demiri indirdik ki onda büyük bir güç ve insanlar için faydalar vardır" buyurarak hicreti emretmiştir. Râzî, buradaki kitabı hakla batılı ayırt edici teorik güç (itikadi hükümler), mizanı adaleti yerine getiren pratik güç (muamelât hükümleri), demiri ise şer'î hükümleri ihlal edenleri caydırıcı/def edici güç manasında tefsir etmektedir
Sayfa 101 - KlasikKitabı okudu
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.