Felsefe metafiziktir. Metafizik var olanı bir bütün olarak - dünya, insan, tanrı- Varlık açısından, var olanların bir arada Varlığa ait olmaları açısından düşünür. Metafizik, var olanları, nedenleri veren tasarımsal düşünme tarzında varolan olarak düşünür. Çünkü felsefenin başlangıcından beri ve bu başlangıçla birlikte, varolanların Varlığı, kendisini zemin (arkhe, aition ) olarak gösterdi. Bu zeminden dolayı, varolan olarak var olanlar, bilinebilen, elde bulundurulabilen ve etki edilebilen bir şey olarak oluş, yok oluş ve sürüp gidişleri içinde ne iseler o'durlar. Zemin olarak Varlık, varolanları, edimsel mevcut olmalarına götürür. Bu zemin, kendisini mevcudiyet olarak gösterir. Mevcudiyetin mevcut oluşu, onun, her biri kendi tarzında burada/mevcut olanı mevcudiyete götürmesi olgusundan ibarettir. Edimsel türden mevcudiyete göre bu zemin, gerçek olanın ontik nedenselliği olarak nesnelerin nesnelliğini transendental olarak olanaklı kılma biçiminde ; mutlak Tin'in hareketinin, tarihsel üretim sürecinin diyalektik dolayımlılığı olarak ve değerler koyan güç istemi olarak temellendirme özelliğine sahiptir. Varolanlara zemin oluşturan metafiziksel düşünmeyi karakterize eden olgu, metafiziksel düşünmenin, mevcudiyeti içindeki mevcuttan hareket etmesi ve böylece de onu esaslı bir şekilde yapılmış bir şey olarak onun kendi zemini aracılığıyla tasarımlaması/temsil etmesidir.
Dini felsefeler
Doğu halklarında, metafizik düşüncenin, günümüze kadar ağır bastığı açıkça görülmektedir. Yani, doğu halklarının yaygın düşüncesi, dünyayı değişmezlik açısından görmeye yatkındır. Çin ve Hint felsefelerini, en yüksek noktaya ulaştıkları çağda inceleyecek olursak, bu felsefelerin birer değişmezlik ve durağanlık felsefesi olduklarını, yani dünyayı değişmez bir şey gibi ele aldıklarını görürüz. Eski Doğu felsefesinin en temel özelliği, durağan (statik) ve değişmez bir dünya kavramına dayanmış olmasıdır. Hintliler ve Çinliler, eşyanın tözünü, yani cevherini, hiç bir zaman değişmeyen ve kendi kendine özdeş olan bir şey olarak görmüşlerdir. Nitekim, Hintlilerin mutlak varlık olarak gördükleri Brahman-Atman, belli bir kişiliğe sahip olmayan ve değişikliğe uğramayan bir ilkedir. Çinlilerin Tao'su da böyledir. Bundan ötürü, Hintliler, maddi dünyayı, yani değişiklere konu olan dünyayı öz değeri olmayan bir hayal ve <<zevahir>> dünyası olarak görüyorlardı. Hatta bu dünyanın duyularımızın bizi aldatmasından doğduğunu ileri sürüyorlardı. Çinliler de, dünyanın değişmez ve ebedi bir gerçek olarak kavranılmasına bu dünyanın geçici görünüşlerinden daha fazla önem veriyorlardı.
Sayfa 10 - Sosyal Yayınlar
Reklam
Din üzerine hatırda kalması faydalı metin
Doğu halklarının düşüncesinde metafizik düşüncenin ve idealizmin ağır basmasını böylece açıklayabiliriz. Ama bu idealizm, dinsel düşünce ile sıkı bir bağlantı halindedir. Bu halkların hayatında, dinsel etken, üstyapıda çok önemli bir rol oynamıştır. Hatta, bu halkların düşüncesinin genel olarak tamamen dinsel bir düşünce olduğunu ileri sürebiliriz. Buna karşılık, eski Yunan düşüncesinde, bu bakımdan ileri bir adım atıldığı ve idealizmin etkisiyle dinsel düşüncenin genel kültürün ve felsefenin düzeyine çıkarıldığı görülmektedir. Bu değişiklik, eski Yunanlıların içinde yaşadığı toplumsal yapının değişik olmasından doğmuştur.
Sayfa 13 - Sosyal Yayınlar
Birinci Bölüm Doğu Düşüncesi ve Diyalektik s.10-13
Doğu halklarında, metafizik düşüncenin, günümüze kadar ağır bastığı açıkça görülmektedir. Yani, doğu halklarının yaygın düşüncesi, dünyayı değişmezlik açısından görmeye yatkındır. Çin ve Hint felsefelerini, en yüksek noktaya ulaştıkları çağda inceleyecek olursak, bu felsefelerin birer değişmezlik ve durağanlık felsefesi olduklarını, yani dünyayı
Sayfa 10 - Sosyal Yayınlar
Perde Arkası!..
~•~ Akan kan, uğrunda öldükleri sembolik mit putunun iştihasını kabartıyor. Kapitalizmin olsun, komünizmin olsun avladığı insanları, dar bir mantık çemberinde, sıkı bir diyalektik veya düşünce cenderesinde sıkılıp boğulurken kendileri esas teori ve doktrine zıt da olsa, mitlerden kahramanlıklardan, eski metafizik kaynaklı gerilimlerden sağladıkları bir hava içerisinde ilerletiyorlar öncülerini. ~•~
Dünyâ uygarlığı tarihinde, Yunanlılar, ilk olarak insanoğlunun günlük ve somut yaşamına yüce bir yer vermişlerdi. Platon da dâhil olmak üzere, düşünürlerin mantıksal ve net açıklamaları, insan ruhunun karanlık köşelerini aydınlatmış ve ruh ile ötedünyâ arasındaki ilişkiler, bir inanç konusu olmaktan çıkıp, felsefî ve diyalektik düşüncenin konusu hâline gelmişti. Böylece insanoğlu, Tanrısallık düşüncesinin etkisinden sıyrılmış ve dinin yerini metafizik düşünce almıştı.
Sayfa 137 - PdfKitabı okudu
Reklam
130 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.