Anne Sevgisinden Yoksun Kişiler…
“Gerçek anne sevgisinden yoksun kalmış kişiler, yetişkin yaşamda genellikle katı ve hırçın olurlar. Dolayısıyla böyle bir insanın dünyasına sıcak annelik duygularını yerleştirebilmek oldukça güçtür.” -Engin Geçtan, İnsan Olmak, Metis Yayınları, syf: 40
Bir İnsanı Sevmek…
“Bir insanı sevmek, onun gerçeklerini anlamaya çalışmayı da içerir." -Engin Geçtan, İnsan Olmak, Metis Yayınları, syf: 43
Reklam
Bağımlılık...
"Bir insan diğer bir insana aşırı oranda bağımlıysa bu onun kendi varoluş sorumluluğunu üstlenmekten kaçınmakta olduğunu gösterir. Böyle biri diğer insana muhtaç olduğu oranda ona yönelik düşmanca duygular da taşır. Çünkü varoluşunun sorumluluğunu ve kaderini bir başka insana teslim etmiştir. Bu, kendi sorumluluklarını üstlenmiş iki insanın birbirine bağlılığından farklı bir durumdur." -Engin Geçtan, İnsan Olmak, Metis Yayınları, syf: 57-58
İnsan kendi içinde yalnızdır…
"İnsan, yalnızlıktan da korkmuş ve diğer insanlarla birlikte olursa tehlikelerden korunacağına inanmıştır. Gerçekten de insan, başkalarıyla birlikteyken birçok şeyi daha iyi yapar. Ama kendi içinde yine de yalnızdır ve içinde yaşadığı dünyaya karşı yürekli bir savaşım vermek zorundadır." -Engin Geçtan, İnsan Olmak, Metis Yayınları, syf: 15
Tanımlamak...
“Bir şeyi yasaklamak onu tanımlamaktır.” -Adam Phillips, Yasak Olmayan Hazlar, Metis Yayınları, syf: 53
Samimiyetsizlik ilkel toplumların bilmediği bir davranış biçimidir.
“Samimiyetsizlik ilkel toplumların bilmediği bir davranış biçimidir. Örneğin, eskiden Hotantolar'da rüşvet ve ihanet yoktu. Ancak toplumlararası ilişkiler geliştikçe Hotantolar da bu sanatı Avrupalılardan öğrenmeye başladılar. Samimiyetsizlik uygarlıkla gelişmiştir. Çünkü uygarlıkla birlikte diplomasi de gelişmiş, çalınacak şeylerin sayısı da artmıştır. İlkel insanlarda mülkiyet geliştikçe hırsızlık ve yalan da başlar." -Engin Geçtan, İnsan Olmak, Metis Yayınları, syf: 17
Reklam
Aşırı hasetin sonuçlarından... suçluluk duygusu...
"Aşırı hasetin sonuçlarından biri de erken başlayan suçluluk duygusudur. Eğer "ben" daha taşıyacak gücü yokken vakitsiz bir suçluluk duyarsa, bu suçluluk bir zulmedilme deneyimi olarak yaşanır; suçluluk uyandıran nesne de bir zulmedici nesneye dönüşür." -Melanie Klein, Haset ve Şükran, Metis Yayınları, syf: 43
İnsan kendi benliğiyle yüzleşmeyi göze alması…
“Bir insanın yaşamakta olduğu kısırdöngülerden kurtulabilmesi için belirli bazı çözüm önerileri de söz konusu olamaz. Çünkü her bir insan kendi benliğiyle yüzleşmeyi göze alabildiği ve değişmeyi istediği oranda değişebilir. Böyle bir değişim sürecini başlatabilmek için insanın davranış alanını daraltan katı savunma sistemlerini görebilmesi gerekir.” -Engin Geçtan, İnsan Olmak, Metis Yayınları, syf: 74
¶¶ "Ozanlar bundan böyle sözlerini dilin aynı zamanda hem işlevini hem yapısını kucaklayacak, kapalı bir Doğa olarak kurarlar. Öyleyse şiir artık süslerle bezenmiş ya da özgürlükleri budanmış bir düzyazı değildir. (...) Çağdaş şiirin her sözcüğünün altında bir varoluşsal yerbilim yatar." Roland Barthes, Yazının Sıfır Derecesi, Metis Yayınları Roland Barthes, o yazısında Baudelaire, Lautréamont, Rimbaud ve Mallarmé'nin yaptıkları şiir devrimini anlatıyor. En basit düzeyde söyleyecek olursam, adını andığım şairlere gelinceye kadar şiir vezin-kafiyeli ve süslü süslü düzyazıydı. Düzyazıdan ayrı bir şiirsel söylem yoktu. Modern anlamda şiirsel söylem bu şairlerle ve Aloysius Bertrand sayesinde kuruldu. Vezinsiz ve kafiyesiz düzyazı formunda bir metnin şiir olabileceğini aklınız kesiyor mu? Eğer şair dilsel sapmanın ne olduğunu biliyorsa ve şiirin düzyazıdan farklı bir sözdizimine oturduğunun farkındaysa, yazdığı elbette şiir olacaktır. ¶¶
Sayfa 120 - Dünya Kitapları, Yayın Yönetmeni Feridun Andaç, Birinci Basım Nisan 2005Kitabı okudu
İnsanlı­ğın kalanıyla yeniden buluşmamız sayesinde...
"Ötekinin ka­bulü, gözlemcinin ya da özbilinçli varlığın kendisini de bütünüyle kabul edebilmesi için temel önemdedir. Ancak bu şekilde, toplum­sal varlıklar olarak doğal varoluşumuzu oluşturan bu karşılıklı ba­ğımlılık ilişkileri ağının engin yaygınlığı içinde insan kendisini ye­niden keşfedebilir ve ortaya koyabilir; ötekilerde kendi varlığının meşrulaşmasını göreceği için, kendi içindeki -toplumsal olmaktan kaynaklanan- tüm boyutları da meşru kabul ederek bireysel özgür­lüğe kavuşacaktır. Toplumsal ilişkilerimize (ve uzlaşımlarımıza) "özgü" o muazzam ve ağır yükten kurtulduğumuz zaman, insanlı­ğın kalanıyla yeniden buluşmamız sayesinde müthiş bir düşünümsel viraj alarak hayatın bizatihi kendisiyle barışacağız." -Francisco Varela, Bilgi Ağacı, Metis Yayınları, syf: 43
308 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.