Din düşmanlarının bir kurnazlığı da, “Hadîs-i şeriflerin bazıları hadis değil, birileri hadis diye uydurmuş.” demeleri; okuduklarına, duyduklarına; “Bakalım bu sahih hadis mi, mevzu hadis mi?” diye itiraz etmeleridir. Mevzu hadise kimsenin itibarı olmasın, itibar etmesin; onu en müttakî din alimleri, müçtehidler söylüyor. Ama sahih hadise
Bir hadisin Peygamber aleyhisselama ait olduğuna dair kanaat çok yüksekse ona SAHİH veya HASEN hadis denmiştir. Eğer yapılan araştırmalar, o hadisin Peygamber aleyhisselama ait olduğu konusunda güven vermiyorsa ona da ZAYIF hadis denmiştir. Eğer birilerinin Peygamber'in ağzından hadis kalıplı bir uydurması yakalanmışsa o da hemen kaydedilmiş ve ona da MEVZU denmiştir.
Sayfa 15
Reklam
Evet fenn-i hadîsin muhakkikleri, nakkadları o derece hadîs ile hususiyet peyda etmişler ki, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın tarz-ı ifadesine ve üslûb-u âlîsine ve suret-i ifadesine ünsiyet edip meleke kesbetmişler ki; yüz hadîs içinde bir mevzu'u görse, "Mevzu'dur" der. "Bu, hadîs olmaz ve Peygamber'in sözü değildir" der, reddeder. Sarraf gibi hadîsin cevherini tanır, başka sözü ona iltibas edemez. Yalnız İbn-i Cevzî gibi bazı muhakkikler tenkidde ifrat edip, bazı ehadîs-i sahihaya da mevzu' demişler. Fakat her mevzu' şey'in manası yanlıştır demek değildir; belki "Bu söz hadîs değildir" demektir. Mektubat - 94
Yalnız İbn-i Cevzî gibi bazı muhakkikler tenkidde ifrat edip, bazı ehadîs-i sahihaya da mevzu' demişler. Fakat HER MEVZU ' şey'in manası yanlıştır demek değildir; belki "Bu söz hadîs değildir" demektir.
O’nun (sav) peygamberlerin sonuncusu olması, bütün ahlâkî faziletleri toplamış olmasını, güzel ahlâkın tamamlayıcısı olmasını ve ondan nakledilen bu toplayıcı faziletler ile hayırlı ve güzel davranışların korunmuş olmasını gerektirmektedir. Çünkü Hz. Peygamber’den (sav) sonra bunları tamamlayacak ve bozulmuş olanlarını ıslah edecek bir peygamber gelmeyecektir. Dolayısıyla bizim Peygamberimiz’in (sav), kendisinde azamet/yücelik sebeplerini toplayarak ve O’nun (sav) hakkındaki haberlerin ve hadislerinin, gönderilmiş olduğu ümmetine -ki kendi vaktinden kıyamete kadar gelecek olan tüm insanlardır- Allah’ın koruması altında nakledilmiş olmasıyla, kendinden önceki seçkin peygamberlerden imtiyazı olması gerekir. Kur’ân’da O’nun (sav) sîreti ve sünneti hakkında, diğer peygamberler hakkında eski mukaddes kitaplarda var olan haberler kadar dahi bilgi yoktur.Bundan dolayı, kendisine inen kitap gibi onun sünnetinin de müstakil olarak korunmuş olması gerekirdi. Allah’a hamdolsun ki böyle de olmuştur. Dolayısıyla, şimdi ve her zaman İslâm’ın, diğer dinlerin tümüne karşı kitabının ve Peygamber’inin (sav) sünnetinin korunmuş olmasıyla iftihar etmesi hakkıdır. Bu hadislerin içine uydurma hadisler karışsa da hadis âlimleri hemen bunları takip etmiş, tanımış ve sabit olan sahih hadislerden ayırmışlardır. Nitekim oryantalistler ve çağdaş Müslümanlar içinden onları taklit edenlerden Sünnet hakkında içinde mevzu hadisler bulunduğu deliliyle şüphe oluşturan bir tek kişi dahi, kendi takibi ve tetkiki ile geçmiş İslâm âlimlerinin bulduklarının dışında herhangi bir mevzu hadis bulmuş da değildir.
Hâdis uydurma çağının, ancak büyük hadis bilginleri Buharı ve Müslim'in sahih hadisleri bir araya getirmelerinden sonra kapanmış olduğu düşünülebilir. Ne var ki bu da, mevzu hadislerin yaygınlığını azaltmadı.
Sayfa 325Kitabı okudu
Reklam
125 öğeden 111 ile 120 arasındakiler gösteriliyor.