Muhammed Yücel

Muhammed Yücel
@mhmmdyucel
muhammedyucel.com instagram.com/mhmmdyucel_ Kitap yazdı, basmadı... Şiir yazdı, yaktı... Bir labirentin sonunda mağara buldu, yerleşti orada yaşıyor...
Buğday başkaları çıtırdardı inlercesine, Soğuk gecelerde anar, hizalardım rüyaları. Ah keşke, heceye düşen bir damla yaş olsaydım. Ölümler, acılar, taze her an daha taze sancıları, Sağır ve ahraz lisanlarla haykırsaydım. Halleri hallere ve hakikati masiva bedenlere, Ebem kuşakları saran gökleri karartan geceye, Evet evet, Mülteci bir fener
Reklam
O kadar yoruldu ki; "Yaradılanı Yaratan'dan ötürü sevme" çabası güden kalbim... O kadar yoruldu ki; "Noksanlıkları pas geçip insanları kucaklama" çabası güden kollarım... O kadar yoruldu ki; "Bir cümle daha söyleyerek düzeltme" çabası güden dilim... O kadar yoruldu ki: "Sıkılan dişlerimin ardında saklanma" çabası güden sabrım... Ve, O kadar yoruldu ki; "Düşünceleri arttıkça sorunların azalacağını" zanneden beynim... Gün gelecek; Kalabalık topluluk musallaya yüzünü dönüp; kalp diyecekler, kanser diyecekler, ecel diyecekler, sigara çok içerdi diyecekler, dinlenmezdi ondan diyecekler... Kimse yorduk demeyecek, kimse benim payım var mı diye düşünmeyecek... Kimisi iyi adamdı diyecek... Kimisi bir kaç zaman gözyaşı dökecek... Kimisi belki kurtulduk diyecek... Hatta kimisi tabuta bakıp bakıp sövecek... Aslım, kandaşım, gardaşım toprağa gireceğim güne kadar ne ben paklanacağım, ne de dünya beni paklama çabası güdecek...
Hünkarın Kuyu Başı... (Hikaye/Öykü)
Okumanız ve Değerlendirmeniz dileklerimle... muhammedyucel.com/2021/02/20/huku...

Reader Follow Recommendations

See All
Şiir yüreğin madenleri içindeki en kara kömürdür... Şair, mübalağa sanatının yüreği nasırlı işçisidir. Sevgide mübalağa etmeyenin yüreği nasır tutmaz, Sevgide mübalağa etmeyen şiir yazamaz...
Konfeksiyon fikir, düşünce ve tercihler neticesinde edinilen canlılığı; hürriyetin ve hakikatin kendisi sanmak ne büyük bedbahtlık... XXI. asrın çağdaşı büyük bir ihtimamla yetiştirilmiş. Ciddi bir küstahlık ve dışa dönüklükle, özüne olan bağlılığı yitirilmiş, ciddi bir ihtimamla kendi ihtivası içinde kaybolmuş bir yığın... İhtirasın göbeğine oturarak tüm kutsallarını Batının kutsallarına rest çeken bir mezarlık kumarbazı... Daha bedbahtı ise; bu İntelijensiya tarafından yetiştirilenler... En ufak tepkide korkuların arasında bocalayarak bahane üretmeye hazır bir makineden farksız. Enerjisini ta mektep sıralarından itibaren üretimden ziyade bahanelere harcama düsturunu edinmiş ve fikirleri iğdiş edilmiş birer tecessüs... Ve yok; ne varlığı ne de istikbali. Hazır lokmalarla doyuyor, abes oyuncaklara kanıyor. Varlığını metalarla kanıksıyor, kendinden bile şüphe duymaktan bir fersah öteye kaçıyor... İştihaları, hevesleri ve tatminleri; kendini prangalar altında şüpheden ve hakikatten alıkoyuyor. Oysa; "Şüphe" , istikbalin ve hakikatin reçetesi... "Şüphe", varlığı ispatın ta kendisi... Şüphe eden arar, Şüphe eden hakikate giden yolun esrarlı dumanlarını tarumar etmek için somuttan sıyrılır... Beyin somutluğun mabedi, kalp ise soyutluğu meftunudur... Marifet, beynin kıvrımları arasına, kalbin hayran olduğu soyutluğu enjekte etmekte saklıdır...
Reklam
Reklam
54 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.