İlyas (a.s.) Allahu Teâlâ, Kur’ân-ı Kerim’inde İlyas (a.s.)’dan iki sûrede ve üç âyette bahsetmiştir. En’am Sûresi - 85 / “Zekeriyâ, Yahya, İsâ ve İlyas’a da hidâyet ettik; hepsi de salih kullarımızdandır.” Safaat Sûresi - 123 / “Doğrusu İlyas (a.s.) da peygamber- lerdendir.” Safaat Sûresi - 129 / “İlyas (a.s.)’a selâm olsun işte biz iyi davrananları böyle mükâfatlandırırız. İşte o mümin kullarımızdandı.”
Rûz-i Hızır (a.s.) Rûz-i gün, Hızır, ‘yeşillik’ anlamına gelir. Hıdırellez günü Miladi Mayıs’ın altısına denk düşer. Osmanlı Devleti’nde Hicri takvimin kullanıldığı dönemde, mali hesaplarda ve taksit dönemi olarak belirlenen zamandır. Hadrah yani Hızır’dan bir kişi veya bir şeyin mânevi değerini ve yüceliğini anlatmak için kullanılan bir kelimedir, sıfattır. Bu kelime saygı ve değer vermeyi ve bahsedilenden sevgi ve korku duymayı anlatır.
Reklam
Zülkârneyn, Âb-ı Hayat-ı bulmak için yolculuğa çıktığında, Hızır (a.s.)’ı keşif için önden yollamıştır. Hızır (a.s.) bir hadis-i şerifte, Musa (a.s.)’dan evvel yaşadığı ve hayat suyunu içerek ömrünü uzattığı anlatılır. Ayrıca İbrahim (a.s.)’a ilk iman edenlerdendir.
Ebu Hüreyre (r.a.) tarafından gelen bir hadis-i şerifte Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Hızır (a.s.) her nerede namaz kılarsa orası yeşillenir.” İkrime’den gelen rivâyete göre ise şöyledir: “Her nereye gitse, orası yeşillenir.”
Müfessirler Hızır (a.s.)’ın isminde ihtilaf ederler. Bir rivâyette derler ki, adı Ermiya’dır. Bir rivâyette de adı Elyesa’dır. Diğer bir rivâyette adı Belya’dır. Ama ortak olarak görüş Hızır’dır. Hızır denmesinin sebebi ise şöyle anlatılır: Bir gün taş üstünde oturuyordu ayağa kalktığı zaman o taş da kendisiyle yürüdü. Yine bir rivâyette derler ki, nereye ayağını basarsa bastığı yer yeşil olur. Onun için Hızır derler. Nuh (a.s.) zamanında yaşamıştır. Nuh’un gemisinde kendisi de bulunmuştur.
Hakk’ın yüzünü görmek isteyen her yüzü Hak bilmeli Hızır’ı görmek isteyen her gördüğünü Hızır bilmeli.
Reklam
Sönmeyecektir nûru Muhammed, dinle beni Yakacaktır onu söndürmek için üfleyeni.
“İki kere doğmayan cevahir-i eşyayı anlayamaz, nefsini ve Hakkı tanıyamaz.”
“Hızır (a.s.)’ı Bulmak İsteyenler Her Gördüğünü Hızır Bilsinler.”
Velâyet, Sıddıkiyyet ve Kurbet makâmları. yorumda
***** Rumuz‐u Enbiyâ‐yı vâkıf esrâr olandan sor, Enel‐Hakk sırrını candan geçüp ber‐dâr olandan sor. (Nebiler sırlarının işaretlerine vâkıf olandan sor, Enel‐Hakk sırrını candan geçüp asılmış olandan sor.) *****
Reklam
Yusuf b. Atıyye, Mualla b. Ziyad'dan şöyle nakletmiştir: Hiram b. Hayyan bazı geceler çıkar ve olabildiğince yüksek sesle şöyle bağırırdı: "Cennetten dolayı hayretler içindeyim! Cenneti isteyenler nasıl uyurlar! Cehennemden dolayı da hayretler içindeyim! Cehennemden kaçanlar nasıl uyurlar! Sonra da şu âyeti okurdu: "Yoksa o ülkelerin halkı geceleyin uyurlarken kendilerine azabımızın gelmeyeceğinden emin mi oldular?" (A'raf : 97) Ebu'l-Cevza şöyle demiştir. "Eğer bir gün insanların yöneticisi olursam, yollara kuleler yaptırır ve üzerine insanlara 'Cehennemden sakının! Cehennemden sakının!" diye seslenen görevliler tayin ederim."
"Lütf u kahrı şey-i vahid bilmeyen çekti azap. Ol azaptan kurtulup sultan olan anlar bizi." -Niyazi-i Mısrî
Sayfa 85
Allah'a yemin olsun ki Allah'ı dünyada da ahirette de Ondan başkası bilemedi. Ölüm döşeğindeyken Zünnûn-ı Mısri'ye "ne arzu ediyorsun?" diye sordular; "bir lahzacık bile olsa, ölmeden önce O'nu bilmeyi" diye cevap verdi .
Ey garip bülbül diyarın kandedir Bir haber ver gül-i zarın kandedir Sen bu ilde kimseye yâr olmadın Var senin elbette yârin kandedir Gökte uçarken yere indirdiler Çar anâsır bendlerine vurdular — Niyazi Mısrî Yani yalnızlık , sadece bu çağa mahsus değil . Biraz derine inince insanın ne evladı, ne yâri, ne dostu o yalnızlığı giderebiliyor, bunu anlıyorsunuz. İnsanın o muhteşem yalnızlığının içinde tek bir dostu var: O da Hâlik-ı Hakiki.
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.