Başladım ve sonla buluştum, benden, senden, çocuklardan, sessizlerden, çaresizlerden, acıya bulanmışlardan geçtim. “Güzel olan sevdiklerimiz değil, bizim onları sevme kapasitemizdi” diyordu başla sonun buluştuğu ‘Kırgınlık’ kitabında. Küçük küçük hikayelerin buluşarak büyük bir roman olmasıydı elimdeki kitap. Ücra yerlerde üç kelama muhtaç 19 yaşındaki Osman Ali’nin, kelimeleri birleştirerek annelerine rağmen kendi kalabilen çocukları yazabilmek için bir sessizlik arayan bir yazarın, sanki Şahsiyet dizisinden fırlamış hiç kimsenin kulak asmadığı kırmızıların hikayesinin, kadının dünyanın gözünde ne kadar görünmüyorsa; fikirleriyle, hareketleriyle, tercihleriyle, bedeniyle ne kadar az yer kaplarsa o kadar makul oluşunun, her an eleştirel bakışlara maruz kalan bedenine ‘giyecek kıyafetim yok’ diye düşünüp hiç bir şeyi yakıştırmayan hep öteki üzerinden şekil alan kadının, okulun tıpkı bir hapishane gibi belirli komutlarla yönetilen bir yer oluşunun, sebze ye da hayvanı yetiştirilebilirken insanı da yetiştirebilir hale getirişimizin, hamile olmadan karnında ya da kasıklarında çocuk taşıyanların…velhasıl hepimizin tutuksuz yargılandığını gösteren bir aynaydı bu kitap…