Kadim Müslümanların kimliğini belirleyen bu ontolojik ve varoluşsal keyfiyetler sonuçta onların yapıp ettikleri şeyleri de eylemlerini de etkiliyordu. Yani buna bağlı olarak kurdukları medeniyetlerde bu kimliğin izlerini görmek mümkündü. Modern Çağ öncesinde Müslümanlar, bütün dünyada yazdıkları eserlerle, yaptıkları sanatlarla tanınan bir kimliğe sahiptiler. Modern Müslümanlar, ortaya bu neviden bir şey koyamadıklarından dolayı, başka kimliklerle tanınmak durumunda kalıyorlar. İbn Arabi'yi, Mevlana'yı, Yunus Emre'yi, Gazzali'yi, İbn Sina'yı üretebiliyorsanız evrensel, kuşatıcı bir kimliğiniz var demektir sizin. Tac Mahal'i, el-Hamra'yı, Süleymaniye'yi inşa edebiliyorsanız muhteşem bir kimliğiniz var demektir. Bir sultanınız, yani bir siyasi lideriniz muazzam bir peşrev, bir Mevlevi ayin-i şerifi bestelebiliyorsa işte o zaman, o lider alemşümul manada, global manada bütün insanlık için bir tehdit değil rahmet olacaktır. Ama bunlar üretilemediği, sanatta, şiirde, edebiyatta, estetikte bir varlık ortaya konulamadığı zaman, ister istemez birileri sizi, kendi karşısına alarak aksülamel bir hareket, refleksif bir hareketin içine sürükleyip kendi düşünce tarzı ve metodolojisini size yansıtarak kendine benzetecektir