Sağa sola gönderilen Moğol müfrezeleri kırlarda, ovalarda kimi buldularsa getirdiler ve bunlara iri taşları toplayıp Sir neh­rinin kenarına yığmak için emir verdiler. Timur Malik'in adası­na doğru bir taş yığını yükselmeye başladı. Diğer taraftan Ti­mur Malik de boş durmuyordu. En sağlamlarından yarım düzine kadar sal seçti ve bu salların . etrafını ağaçlardan siperlerle çevirdi, içlerine de okçular yerleştirerek Moğollara ok atmak için her gün sahile yanaştı durdu. Bunun üzerine Katay topçu­ları bu sallarla mücadele için yeni mancınıklar yaptılar. Taş at­maya mahsus ilk mancınıklar yapıldı. Yalnız Moğollar, taş yeri­ne salların üzerine içi ateş dolu küpler, yahut yanmış kükürt ve­ya Katay topçularının kendilerine mahsus yaptıkları bir muhte­lif maddelerle dolu fıçılar atıyorlardı. Timur Malik sallarını de­ğiştirdi, kenarlarına duvarlar veyahut ön tarafı toprakla örtül­müş meyilli setler yaptı ve bu setlere okçular için mazgal tertibi delikler açtı. Salların topçularla her günkü mücadelesi tekrar başladı, fakat Moğolların mühimmatı bitmiyordu. O zaman Ti­mur Malik daha uzun bir süre adada kalamayacağını anladı. En büyük gemilere askerlerini doldurdu, en iyi savaşçılarını da si­perli sallara yerleştirdi ve meşale ışıkları altında gemileri suyun akıntısına bırakarak adayı tahliye etti. Sir nehrinde Moğolların gerdikleri ağır bir zinciri parçaladı.
Moğol süvarileri, nehir boyunca kaçaklan takip edi­yordu. Önden giden Cüci, nehrin üzerinde alçak bir köprü yaptırdı ve istihkam askerlerine Timur Malik'in filosuna karşı mancınıklar yaptırdı. Bu hazırlıkların haberi Timur'un kulağına gelince, o da askerlerini sahilin ıssız bir kenarına çıkardı. Mo­ğollar Türkleri artık nehirde görmeyince onları aramaya çıktılar ve buldular. Timur Malik, küçük bir savaşçı kafilesiyle yakayı sı­yırdı, fakat adamlarının birbiri ardına kılıçtan geçirildiklerini de gördü. Yalnız kalınca da mücadeleyi bırakmadı, altında iyi bir binek olduğu için üç kişi dışında bütün diğer Moğolları geride bıraktı. Bu üç kişiden en yakın gelen süvariyi, tam gözüne kon­durduğu bir okla devirdikten sonra, ötekilerine de: "Yaklaşmayın, daha iki okum var, ikinize de yeter" diye bağırdı. Fakat bu son oklannı kullanmasına gerek kalmadı ve ertesi gece kaçmayı başararak güneyde çok uzaklara giden Şah'ın oğlu Celaleddin'e yetişti. Türkler de, Moğollar da Timur Ma­lik'in gösterdiği bu cesaretin hatırasını unutmadılar ve fırsat düştükçe yaptığı harikuladelikleri tekrarladılar. Timur Malik, Moğol ordusundan bir fırkayı aylarca tutmayı başarmıştı. Bu, Moğollann yeni şartlar altında bir kuşatmaya göğüs germekteki hünerlerini gösterir. Fakat bu kuşatma, o zamanlar bin altı yüz kilometrelik bir cephe üzerinde devam eden çetin ve inatçı bir savaşın sıradan olaylanndan biriydi.
Reklam
Bu esnada Papa, Hazar denizi civarında Han'a elçiler gönderdi. Bu adamlar Han'ın ismini bilmediklerinden Moğolları gücendirdiler ve kan döktükleri için, Moğollara cani diyerek hakaret ettiler. Moğollar da bütün dünyayı idare eden bir adamın ismini bilmediği için Papa'yı cahillikle itham ettiler. Düşmanları öldürmeye gelince, bunu bizzat Gök'ün oğlunun emriyle yaptıklarını söylediler. Bayşu bir ara rahipleri öldürmek istedi, fakat nihayet elçi olduklarını düşünerek, hepsini de sağ salim geri gönderdi.
Sayfa 223 - İlgi Kültür Sanat YayınlarıKitabı okudu
Han, emirleri yerine getirilinceye kadar ölümünün saklanmasını emretmişti. Ordugahtan uzak bir yerde yükselen fatihin beyaz yurdu­nun önüne sivri ucu yere gelmek üzere bir kargı diktiler. Muhafızlar, Han'ın hastalığına koşan müneccimlere ve he­kimlere girişi kapıyorlardı; yalnız yüksek rütbeli subaylar, reisle­ri rahatsızmış ve yatağından emirler veriyormuş gibi, yurdun eşiğini aşıyorlardı. Hia Kralı ve maiyeti, Moğolların yanına vardıkları zaman, Moğollar onları bir ziyafete davet ettiler, kendi­lerine ağır ve şanlı elbiseler verdiler, göçebenin subayları arası­na oturttular. Sonra hiç kimse kalmayıncaya kadar hepsi öldü­rüldü.
Moğollar, yazı bilmezler, buna önem de vermezlerdi. Sonuç olarak o zama­nın olaylan, Uygurların, Çinlilerin ve Acemlerin dağınık el yazıla­rında mevcuttur. Moğol Ssanan Setzen'in yazılan da ancak son zamanlarda iyi bir surette tercüme edilmiştir. Bu bakımdan, bü­yük Moğol'un en iyi vakanüvisleri, düşmanlarıydı. Kendisi hak­kında bir fikir yürütüleceği zaman bu noktayı özellikle göz önün­de 'tutmak gerekir. Bu adamlar yabancı bir ırktandılar. Aynca tıp­kı 13.yüzyılın Avrupalıları gibi, dünyanın kendi memleketleri dı­şındaki kısmına ait bilgileri de gayet bulanıktı. Bunlar, Moğollar'ın birdenbire karanlıklardan çıktığını gö­rüyorlar, Moğol sürüsünün korkunç vuruşlarını hissediyorlar ve bu topluluğun, başka meçhul memleketlere giderken kendi üzerlerinden geçtiğini gözlemliyorlardı. Bir Müslüman, Moğollara ait hatıratını şu birkaç kelimeyle, hazin bir şekilde betimliyor: "Geldiler, yıktılar, öldürdüler. .. Yağmaladılar ve gittiler!" Bu çeşitli kaynakları okumak ve kıyaslamak zor olmuştur. Bunu yapmayı başaran Doğu alimleri, doğal olarak, yalnız Mo­ğol fetih hareketinin siyasi ayrıntılarını işaretle yetinmişlerdir. Bunlar bize Cengiz Han'ı barbar kudretin bir tür temsilcisi, bozulmuş medeniyetleri mahvetmek üzere zaman zaman çöl­den çıkan bir bela gibi sunarlar. 10
KAYNAKÇA En eski kaynak bugün kaybolmuş olan Moğolca Altın Defter adlı kayıttır. Çince Yuan-Si ya da Moğollar’ın Tarihi ve Raşiddeddin’in Ta-rih’i (aşağıda görüleceklerdir) bu asıl belgeye dayanmaktadır. Gizli Tarih denilen bir başka Moğol eserinin bugün yalnız Çince tercümesi olan Yuan chao mi shi mevcuttur; bu eser asıl büyük Han’ın bir
Reklam
43 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.