“İntihar gerekçesine göre mektuplan sıralamışlar. Kitabin sonlarında da hiçbir başlığa sığmayan, İstisnai Mektuplar bölümü vardı”
Cenk konuyla ilgilenmisti:
«Var mı aklında kalan?"
«Bir tane var. Kadın, dünya nüfusunun gerekenden fazla çoğaldığını düşündüğü için yeni doğanlara yer açmak istediğini yazmış. Bu yüzden de kendini öldürmüş.“
Zulümlerin insanlık kadar eskisi, en yerleşmişi olduğu için kaçınılması en gücü, bu yüzden belki de en zararlısı tolerans yokluğudur. “Kendi fikrinde olmadığı için kardeşine zulmeden herkes bir tabiat galatıdır.”
“Gömleği olmayan mutlu adam neye yarar? Bize gömlekli mutluluk lâzım! Biz kötülüğe gücü olmadığı için iyi olan insanı istemiyoruz. Biz köşesinde oturan ve zayıflığından kimseye zararı dokunmayanı değil; güçlü olanı, sonsuzca isteyeni ve bundan dolayı iyi olanı arıyoruz.”
Aşk, ruhun olgunluğudur. Hem zaafıdır hem kuvvetidir. Lütfudur ve şiddetidir. İnsan onunla, cehennemin lezzetini tadar ve bela tacını giyer. Cefadan safa umar ve ölümde hayat bulur.
Sextus, “dört yol arkadaşı”yla mutluluğa giden yolu göstermekten ziyade, bu yoldaki engelleri ortadan kaldırmaya çalışır. Kısmen de mutluluğun, başka hiçbir şeye değil de, sadece bize, bizim tutum ve gayretlerimize bağlı olduğunu gösterir.
İnsan hayatının gerçek amacının, temel hedefinin, hayatın bizatihi kendisi, haz miktarının olabildiğince arttırılması, ama esas acıdan uzak olma olduğunu söylemiştir.
Hiçbir şey anlamadığını biliyorum. Bir yanlışlık olduğunu düşündüğünü de biliyorum. Bütün bunların seninle ilgisini çözemiyorsun. Ancak tesadüfün olmadığı bir evrende senin için çizdiğin yolda ilerlemek zorundasın.
“Daha önce de söylemiştim. Analitik zekâyla aramda çelik duvarlar vardı. Ben bir romantiktim. Ve amaç için bütün araçların kurban edilebileceğini vaaz eden Macchiavelli’den nefret ediyordum! ”
Gözlerinden ayırmıyordum gözlerimi. Başka bir yere bakarsam canım yanacakmış gibi geliyordu. Sadece onu görüyordum. Başka kimseyi istemiyordum. Kelimelerini dinliyordum. Ağzından çıkan harfleri. Söyledikleri bir yerlerde yazıyormuş gibi, konuşmasındaki virgülleri, noktaları görüyordum. Kelimelerinin arasındaki boşlukları. Gülümsüyordum. O gülümsediği için. Gülümseyerek konuştuğu için. Sakinleşiyordum. O sakin olduğu için. Artık korkmuyordum. O bana “Korkma” dediği için. “Üşüme!” diyen bir annenin sözünü dinler gibi. “Olur, üşümem” diyordum. “Gerekirse donarak ölürüm ama üşümem!”