Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Elif

Elif
@munferit_
Sıkı Okur
İlâhî ente maksûdî ve rıdâke matlûbî Allahumme inni eseluke fi sebilike ve vefaten bi beledi resulike
"Sevdiklerimiz gidiyor yok mu bir çare?" "Çare mi aranır ölüme, kavuştururken yâre?"
Reklam
Yalnız olduğu zamanki bütün mücadelesi ani olarak durmuş, iç ve dış hayatına ait her şey, yanında sessizce yürümeye başlayan delikanlının hükmü altına girmişti. Analarının kanatları altına saklanan civcivlerin duyduğu emniyet ve gönül rahatına çok benzeyen bu kendini teslim etme hissi, Macide'nin hiç de gururunu hırpalamıyordu. Bir kimseye bu kadar kolaylıkla hatta böyle kısmen de istemeyerek tabi olmanın kendine niçin ağır gelmediğini bir aralık düşünmeye kalktı. Fakat kafasında derhal şu sual kendini gösterdi: "Acaba istemeyerek mi? Sahiden istemiyor muyum?”
İsteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim söz ve fiillerimin daimi bir mesulünü bulmuştum: Buna içimdeki şeytan diyordum; müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması. İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu. İçimizde şeytan yok. İçimizde aciz var. Tembellik var. İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var. Hiçbir şey üzerinde düşünmeye, hatta bir parçacık durmaya alışmayan gevşek beyinlerimizle kullanmaya lüzum görmeyerek nihayet zamanla kaybettiğimiz biçare irademizle hayatta dümensiz bir sandal gibi dört tarafa savruluyor ve devrildiğimiz zaman kabahati meçhul kuvvetlerde, insan iradesinin üstündeki tesirlerde arıyoruz.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Az gelişmiş değil, sömürülmek için geri bırakılmış ülkenin, aşiret kurallarıyla büyüyen bir çocuğuyum.
Güneş'in erken doğduğu ama hayatın hep gerisinden gitmek zorunda kalan, kiminin sürgün yeri dediği, kiminin zorunlu gittiği, havasına ve ön yargılara inat, insanının sıcaklığıyla, ağlayarak gidilen ama hüzünle ve özlemle anılarak dönülen yerdenim. Halk tabiriyle doğuluyum. Merak ederim hep, neden sadece o bölgenin insanları bölge ismiyle anılırken başka bölgeden olanlar şehir isimleriyle tanımlanır? O yüzden ben Bitlis, Bingöl, Muş, Erzurum belki de Ağrı veya Kars... doğuluyum sonuçta.
Önsöz
Reklam
Eğer politik bakımdan mutsuz bir adam istemiyorsan, kaygılandıracak bir soruda ona iki bakış açısı verme, birini ver. Daha da iyisi hiç verme. Bırak savaş gibi bir şeyin var olduğunu unutsun. İnsanların devlet üzerine endişelenmesindense bırak böyle olsun. Huzur, Montag. Onlara yarışmalar düzenle, en popüler şarkıların sözlerini, devletlerin başkentlerini veya Lowa'da geçen yıl ne kadar mısır yetiştirildiğini bilerek kazansınlar. Onları patlamalarına neden olmayacak bilgilerle doldur, öyle lanet olası olaylarla tıka basa yap ki, kendilerini bilgileriyle gerçekten "zeki" hissetsinler. Sonra düşündüklerini hissedecekler, hiç kımıldamadan hareket ettikleri hissine kapılacaklar ve mutlu olacaklar çünkü bu tür olaylar değişmezler. Olayların bağlantılarını kurmaları için onlara felsefe veya sosyoloji gibi şeyler verme. O zaman melankolik olurlar. Bugünlerde birçok adamın yapabildiği gibi, TV duvarını ayırıp tekrar birleştiren kişi, insanı kaba, hayvansı hissettirmeden ölçülüp biçilemeyecek olan evreni ölçüp biçmeye çalışan kişiden daha mutludur. Biliyorum, ben denedim, Cehennem'e kadar yolu var.
"Ulu Tanrım," dedi Montag. "Her saat gökyüzünde o lanet olası şeylerden öyle çok oluyor ki! O bombardıman uçaklarının hayatlarımızın her saniyesinde yukarıda olması nasıl mümkün oluyor? Neden kimse bu konuda konuşmak istemiyor? 2022'den beri iki atom savaşı başlatıp kazandık! Sebep yurdumuzda çok eğlendiğimiz için dünyayı unutmuş olmamız mı? Sebep bizim çok zengin, dünyanın geri kalanınınsa çok fakir olması ve bunu umursamamamız mı? Söylentileri duydum; dünya açlıktan kırılıyormuş ama bizim karnımız iyi doyuyor. Dünyanın çok çalıştığı, bizimse oyun oynadığımız doğru mu? Bizden bu kadar nefret edilmesinin sebebi bu mu? Bizden nefret edildiği söylentisini de yıllar içinde, uzun aralarla duyduğum oldu. Sen sebebini biliyor musun? Benim bilmediğim kesin! Belki kitaplar bizi mağaradan biraz çıkarabilir. Belki hep aynı, lanet olası, çılgınca hataları yapmaktan alıkoyabilirler bizi! Oturma odandaki o geri zekalıların bundan bahsettiğini duymuyorum. Tanrım, anlamıyor musun Millie? Bu kitapları günde bir iki saat okursak belki..."
Sayfa 95
Duvarlarla konuşamıyorum çünkü bana bağırıyorlar. Karımla konuşamıyorum; duvarları dinliyor.
Sayfa 104
Hadis-i Şerif
Allah'ın hakkını gözet ki O'nu yanı başında bulasın. Şunu bil ki bütün varlıklar elbirliğiyle sana zarar vermek isteseler, Allah'ın takdir ettiğinden başkasını yapamazlar. Kaderi yazan kalemin işi bitmiş, yazılanlar ise kurumuştur.
Sayfa 141 - Hz.Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem
On iki ses öfkeyle bağırıyor ve on ikisi de birbirine benziyordu. Artık domuzların yüzüne karşı ne olduğunu sormaya gerek kalmamıştı. Dışarıdaki hayvanlar, bir domuzdan bir insana, bir insandan diğer bir domuza, yine bir domuzdan tekrar bir insana baktılar. Fakat hangisinin domuz, hangisinin insan olduğunu ayırt etme olanağı artık kalmamıştı.
618 öğeden 586 ile 600 arasındakiler gösteriliyor.