Emily Brontë (1818 - 1848)
» Münzevi İngiliz Romancı
Çayırların, Fantezinin ve Zalim Aşkın Gözlemcisi
"Emily, buz ve sicimden bir teleskop yapıyor. Bir galaksi görene dek, teleskopun gövdesinden kendi gözüne; bir yabancının gözünü görene dek de galaksiye bakıyor."
İnsanları seyretmekten hoşlanıyorum ama onlarla konuşmak, ilişki kurmak, eğlenmek veya çatışmak istemiyorum.
Münzevi bir aylak olmak... tek çözüm gibi görünüyor.
Soğuk elleri kalmış böğründe,
Sevdayı resmetmiş gözlerinde,
Aşk vurgunu yemiş yüreğinde,
Bir türküsü var ki hep dilinde,
Eski libas gibi yarası söküğünde,
Dikilmeyen MÜNZEVİ BİR ADAM'ım BEN.
((ARAFTA MÜNZEVİ BİR ADAM))
Kitabın ilk sayfası çarpıcı bir cümle ile başlıyor:
"Ya çarpılırsak o ışıktan. Gözlerimiz kamaşırsa.
Bugüne kadar bildiğimizi sandığımız her şey doğru değilse..."
E ama olur mu öyle şey, okumasam mı acaba...diye tereddüt ettiren bir kitap olmadı değil:)
Önyargılarımı kırıp devam ettim okumaya. Öncelikle Şems'i Elif şafak~Aşk kitabından tanıyordum. Tanımak derken, karakterini, duruşunu. Örneğin, düşündüğünü korkmadan söyleme cesaretine,
haksızlık karşısında anında ses çıkarmasına,
Adaletli oluşuna, dürüstlüğüne ve bilgisine hayran kalmamak elde değil. İlk sayfalar kendini tekrar tekrar okutuyor Şems sayesinde;
"Beni dinleyenler deliye döner. Ama neden akılları deli edeyim ki?.."
Çarpıcı cümlelerinden bir tanesi bu. Aslında Şems'e yakıştırlan bir sürü saçma sapan etiketten ziyade çok kısa özetlemek isterim. Kendi bakış açım ile:
O bir "münzevi" kendini Allah yoluna adamış. Bu dünyadan vazgeçmiş. Aynı zamanda sormak istediği sorularıyla onu tatmin edecek bir dost arayışında olan bir derviş.Bulduktan sonra da Mevlana'ya hocalık etmiş. Ve Celalettin Rumi'yi tamamlayan ve onu Mevlânâ mertebesine ulaşmasına yardım eden de Şems olmuştur. Kitap şemsin Mevlana ile dostluğu ve üzücü sonu ile bitiyor. Güzel akıcı bir üslûbu vardı ancak eleştireceğim kısmı da var elbette. Kitabın bir kısmında Şems Mevlana'ya sorular sorduğu esnada; Bâyezid-i Bistâmi'yi Hz Muhammed'den üstün görüyor. O kısım bana anlamsız geldi.
Belki de ben anlamadım bilmiyorum. Kitabı genel olarak sevsem de çoğu kısmına katılmadığım aşikar:)
Güzellik;
Haklılıktan daha ikna edici ise bu hayatta,
Paranın daha da büyük maneviyatı vardır,
İnsanoğlunun,
Tapınmaya meyilli fıtratında.
((ARAFTA MÜNZEVİ BİR ADAM))
Sır saklamaz bilirim ayna, canın içinde
Alıyor her gecenin mehtabını bu ağrı
Kâinat mı yanıyor bir aynanın içinde
Âteşinde yol bulan var mıdır göğe doğru
Sen, en güzel aynada görebildin mi seni
Hangi ruhun kokusu yayılıyor âleme
Vermeseydin münzevî bir şâire gölgeni
Gülsuyu damlar mıydı bu esrarlı kaleme
Ellerinden kim tutar dağlara çıktığında
Yollarında büyüyen sevda izleri kimin
Ayine-i Rahşan mi karılır baktığında
Yaraları kan ağlar söyle, hangi hekimin
Sen misin yüz vermeyen, aynalar mıdır bana
Sînendeki her mevsim feleğin âhı mıdır
Hangi ten güle döner düştüğünde yangına
Yoksa ten aynaların bende günahı mıdır
❝
Elektrik yükleri gibi aynı işaretli yükler de birbirini şiddetle iterler. Bunu, bir türün kendi türüne karşı amansızca karşı koyması olarak yorumlayabiliriz. Diyelim ki, dünyayı dolduran insan kalabalığı iki gruba ayrılmış; bunlardan bir grup dışa açık ve insan canlısıdır, diğer grupsa içine kapanık ve insan yüzü görmek istemez. Elektronlar elektronları iterler. Protonlar protonları iterler. Peki, bu durumda, bir çekirdek nasıl oluyor da yerinde kalıyor ve fırlayıp gitmiyor? Çünkü doğada başka bir güç daha vardır. Bu ne yerçekimi, ne de elektrik gücüdür; fakat kısa menzilli çekirdeksel bir güçtür, işte bu güç, ancak protonlarla elektronlar birbirine çok yakınken, bir çift kanca gibi davranır ve protonlararası itişi önler. Çekirdeksel çekim gücü uygulayıp elektriksel itme gücü uygulamayan nötronlar, çekirdeği birarada tutmaya yarayan bir tür tutkal işlevi görürler. Yalnızlığı seven münzevi kişiler, böylece haşarı dostlarına zincirle bağlanıp kolay dost edinenler arasına salıvermiş olurlar.
❞
bu yağmur hıçkırığı nisanda
simyasız bir yüzle direniyorum
müteessir gül dağarcığı
patlıyor ümranlara
bu sağnaktan geçtiğim her demde
berrak bir avuç
ve amentü ile gönlüm
yüzüme yaslanır
ıslanır ruhumda
gönlüm
gözyaşımın amin cenahında
mütevazi bir ırmak daha oluşuyor
kalbimin minberine sığınan
münzevi duyguların
mutlu bir yağmur olduğu denizlerde