Murattgenstein

Murattgenstein
@murattgenstein
Sıkı Okur
Edebiyatı ve güzel sanatları sevmek; yeryüzünün güzelliklerini tatmak, onun için de maddi bakımdan azla yetinmek; doğruluktan ayrılmamak, insanlarla kardeşçe geçinmek, iyi bir arkadaşa bağlanmak...
Birkaç aydır masamda büyük bir yer kaplıyordu. 1.100 sayfalık biyografiyi nihayet bitirebildim. Uzun süre baskısı olmayan bir biyografiydi. Okumaktan en çok zevk aldığım ve en çok merak ettiğim biyografiydi. Bence son yüzyıldaki en büyük politikacıydı Churchill. Viktoria İngiltere’sinden Elizabeth İngiltere’sine geçişte iki dünya savaşı, bir dünya ekonomik krizi, soğuk savaş ve nice sorunla mücadele etti. II. Dünya Savaşı’ndaki önderliği ve öngörüsüne hayran olmamak elde değil. 91 yıllık yaşamı dolu dolu yaşamak. Son nefesine kadar eşine aşık olan, sayısız kitap yazan, Nobel alan, cephede savaşan, ülkesine önderlik eden muhteşem bir karakter. Onu bu kadarcık kelimeyle anlatmayacağım tabii ki. Kitabı bitirdim ama incelemesini yazmam ve alıntılarını paylaşmam birkaç günümü alacaktır.
Reklam
Thomas L. Friedman'a göre, bir ülkenin altın deli gömleğinin içine sığabilmesi için şu altın kuralları benimsemesi gerekir: Özel sektörü ekonomik büyümenin temel motoru hâline getirmek, enflasyon oranını düşük tutmak ve fiyat istikrarı sağlamak, devlet bürokrasisini küçültmek, bütçe fazlası sağlamasa bile olabildiğince dengeli bir bütçe yürütmek, ithal ürünler üzerindeki gümrük tarifelerini kaldırmak veya düşürmek,kotalardan ve yerel tekellerden kurtulmak, ihracatı artırmak, devlete ait sanayi kuruluşlarını ve kamu iktisadi teşebbüslerini özelleştirmek,sermaye piyasalarını serbestleştirmek, para birimini konvertibl hâle getirmek, ülkedeki sektörleri, hisse senedi ve tahvil piyasalarını doğrudan yabancı mülkiyete ve yatırıma açmak, ülke içindeki rekabeti olabildiğince artırmak üzere ekonomiyi devlet düzenlemelerinden arındırmak, kamusal yolsuzlukları, sübvansiyonları ve rüşveti olabildiğince azaltmak, bankacılık ve telekomünikasyon sistemlerini özel mülkiyete ve rekabete açmak, yurttaşlara yerel ve yabancı emeklilik fonları ve yatırım fonları arasından seçim yapma fırsatını vermek.
Sefahat düşkünü bir kimsenin ahlaken düşük dürtülerle hareket ettiği açıktır. Ancak ekonomik alanda değerlendirdiğimizde, “onun müsrifliği, terzilere, hizmetçilere, aşçılara ve hayat kadınlarına iş imkânı sağlarken, tüm bu kişiler ise fırıncıların, marangozların vb. iş hacimlerini artıracaktır”. Sefahat düşkününün doyumsuzluğunun topluma yarar sağladığını söyleyen Mandeville daha da ileri giderek, kişisel ahlaksızlıklara dayanmaksızın refaha kavuşmuş ve güçlü hâle gelmiş bir ülkenin var olmadığını söyler. Dönemin İngiltere’sini hicveden Arılar Meseli, refah içinde yaşayan ama ahlaken kokuşmuş, yolsuzluklara bulaşmış bir arı kovanını anlatır. Yozlaşmadan rahatsızlık duyan mitolojik tanrı Jüpiter, bu kovana ahlaklılığı ve erdemliliği benimsetmesi için bir kraliçe arı gönderir. Gerçekten de, yeni kraliçe arının yönetimi altında arılar bu kez; azla yetinen, gösterişten, lüksten uzak duran, elindekini başkasıyla paylaşan mütevazı, hırslardan uzak, erdemli hayatlar sürmeye başlarlar. Ne var ki bu kezde yükselme, lüks yaşama hırslarını kaybeden arılar daha az çalışmaya başlarlar ve kovan giderek daha yoksul bir yere dönüşür ve zamanla eski refahtan eser kalmaz.

Reader Follow Recommendations

See All
Joseph Schumpeter'a göre; Yurttaşlar oy verme yoluyla rekabet sürecine dâhil olabilirler; ama çok az şey bildikleri için topluma etkin bir biçimde hâkim değildirler. Oynamaları gereken rol siyasetçilerin kötü yola sapmalarını engellemektir. Toplumu seçkinlerin yönetmesi gerekir, yurttaşlar elitlerin dolaşımının düzgün ve barışçı yollardan gerçekleştirilmesinden sorumludurlar.
Joseph A. Schumpeter
Joseph A. Schumpeter
Bourdieu tahakküm altında bulunanların, toplumsal hiyerarşiyi meşru görmelerine neden olan bir tür itaat süreci tanımlar. Kendi kendilerini aşağı görmelerine neden olan algı şemalarını içselleştirdiklerinden toplumsal hiyerarşiyi doğal ve zorunlu saymaları bir anlamda onları simgesel şiddetin suç ortağı kılar.
Pierre Bourdieu
Pierre Bourdieu
Reklam
20’li yaşlarımda karşıma çıkan o iyi ve güzel kızlara kıran girdi galiba. 30 olduktan sonra yüzümüz gülmedi. Saçma sapan insanlar, hayal dünyasında yaşayan kızlar, gösteriş meraklısı kadınlar… Dost dediklerimiz de şöyle iyi bir kızla tanıştırmıyor artık. Basiretimiz bağlanmış bir yerde. Artık kurşun mu dökerler, kurşuna mı dizerler bilmiyorum. Ama yalnız ölmek istemiyorum.
Çok iyi iki kitabı da kütüphaneye ekledik. Peter Watson’ın uygarlık tarihi üzerine çalışmaları herkesin okuması gerek. Özellikle son çıkan Alman Dehası kitabını Norbert Elias’ın “Almanlar Üzerine İncelemeler” kitabı ile beraber okuyacağım.
Jean Louis Fournier’in “Bekleyecek Vaktim Kalmadı Artık” kitabını metroda yolculuk yaparken okudum. Yarım saatlik yolculukta bitirdim. Okurken kafamdan düşünceler akıverdi. Sabahları yürüyen merdivenleri koşarak inip, metronun kapısı kapanmak üzereyken içeri atlayanları görüyorum. Bir zamanlar o telaşı ben de yaşıyordum. Ta ki bu hayattaki en iyi arkadaşımı kaybedene dek. O günden sonra acele etmedim. Başıma bir şey gelecekse bunun geç kalarak gelmesini istiyorum. Ecelime koşuyormuş gibi algılanmak istemem. Diğer yandan şunu da fark etmeye başladım. Güzel şeyler her zaman doğru zamanlama ile değil, bazen zamanlama hatasıyla da başımıza gelebilir. Normalde her sabah 7.15’te metrodan indiğimde etrafta kimseyi göremezdim. Son zamanlarda ne gerek var aceleye deyip 7.35’te iniyorum. Bankta sakin sakin oturup kitabını okuyan güzel bir kadını görüyorum her sabah. Geçen gün merak ettim. Art arda gelen birkaç trene de binmedi. Kitabını okumaya devam etti. Evet sanırım buna ihtiyacım var. Sabahları yolculuğumu uzatabilirim. Birkaç durak daha gidip sonra geri dönebilirim. Geç kalmak, kendimi hiç olmadığım kadar iyi hissettiriyor. Terapi gibi…
Koridor yayınlarının polisiye ve aksiyon-gerilim romanlarını çok seviyorum. Üniversitedeki öğrencilik dönemlerimden bu yana 15 yıldır çok kaliteli eserleri yayınlıyorlar. Bunlar arasında en özeli de John Verdon romanları oldu benim için. Son kitabı “Yılan Avı”nı da soluksuz okuyup bitirdim. Dave Gurney karakteriyle okuyucularına adeta bir dedektif gibi olay örgüsünü çözdürüyor.
Her okunan kitap başka bir kitaba yönlendiriyor. Merak hiç bitmiyor. Ve bizde yeni kitaplara yelken açmaktan kendimizi alıkoyamıyoruz…
Reklam
Futbola kendi nefesini katan, dönüştüren, duygusallaştıran, yeni hikayeler ekleyen, tutkuyla sarılan müthiş bir insan. Kloppo iyi ki varsın.
Babamın en sonunda yaptığı haklı serzeniş şu: O kadar kitap okuyorsun; bulamadın mı kendi gibi bir tanesini... Hiç nasip olmadı ne yapalım.
Bu son demiştim ama son olmuyor maalesef. Listemdeki kitaplar hiçbir zaman bitmiyor.
Ara sıra alternatif tercihleri ve paralel evrende yaşayabileceğim hayatları düşünüyorum. Akşam bir kız arkadaşla konuştuk. Bana nasihat verdi. Sosyal bir inekmişim. Biraz saldırgan ve atak olmalıymışım. Erkek dediğin biraz karizma, çekici ve arzulanabilir olmalıymış. Kesinlikle katılıyorum. Bunların hepsi bende eksik 😂 Hayatımızda bir şeylerden
Yıllar geçtikçe azala azala çoğalıyorsun. Kurduğun cümlelerden gereksiz kelimeleri ayıklıyorsun. Düşüncelerin berraklaşıyor. Arkadaş çemberini daraltırken, entelektüel dünyanı zenginleştiriyorsun. Hatalarından ders alıyorsun. Sade, sıradan ve gösterişsiz bir hayatı yeğliyorsun. Kendine yetiyorsun. Bu dünyaya mutlu olmaya gelmediğini anladığın anda mutlu olmaya başlıyorsun. Tüm bunlara rağmen bir şey eksik. Karda yürüyen insan gibi ardında bıraktığın izleri birisinin takip etmesini istiyorsun. Tüm bu kendini gerçekleştirme ve kendinin en iyi versiyonunu oluşturma çabası ne içindi? Böylesine derin bir yalnızlığa düşmek için mi? Yoksa bir gün eşini bulduğunda hayatının geri kalanını en güzel şekilde yaşamaya hazır olmak için mi? Murakami’nin o çok sevdiğim cümlesi geliyor aklıma: “Yürekten sevdiğin biri varsa, bir kişi olsun yeter. Hayatın kurtulmuş demektir…”
188 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.