youtu.be/OrCx5wW94m0
Vivaldi’nin bu parçasını ne zaman dinlesem, tarif edilemez derinlikte bir huzur hissederim. Bu huzurun ardından boğazımdaki düğüm sihir olabileceğini düşündürecek bir zariflikle çözülür,
içime sevinç dolar. Sonra aşık olmak isterim. Evet, bu parçayı ne zaman dinlesem karşı konulamaz bir aşık olma arzusu kaplar
Zayıf boyunlu, kirpi saçlı, bir de mürekkep lekesi, sümüklüböcek izi. Gene de bir kadın onu sevmiş, kucağında ve yüreğinde taşımıştı.
O kadın olmasaydı, bütün dünya onu kemiksiz bir salyangoz ezercesine, ayakkarının altında çiğner geçerdi.
Daha kırkı çıkmadan
yeni göz yaşlarına sahip oluyorum
Cesedi soğumamış harflerimin
ceninlerini kucaklıyorum
Hayallerim idam sehpasında
Umutlarım kurşuna dizilecekken
Tam kalemi kırılacak tebessümlerin
Sen gelip otağ kuruyorsun
Barış türkülerine alışık değilim
Mutluluk kefeni yırtıp
Bari bizi öldürünüz, diye bağırdıkça; kurşuna yazık, derlermiş
Haçın'ın sükütunu teşhir eden tebliğ-i resmide yüreğimize batan bir ufacık cümle vardı:
"Haçın'da tek bir İslâm ailesi kurtulamamıştır."
O büyük muvaffakiyetin yanındaki bu zehirli haber zavallı mazlum kardeşlerimizin uğradığı feci akıbetin neden ibaret olduğunu anlatıyordu. Bu defa, o taraftan gelen sahib-i imtiyazımız Ahmet
#kitapyiyenler
-SUNYI DEAN
“Kendinden nefret etmek insanlık türünün doğasında vardı. İnsanlarla yaptığı çeşitli işlerden sonra bu sonuca varmıştı. Kendi kendilerinden nefret edecekleri eksik bir şey bulamadıklarında insanlar komşularındaki kusurları aramaya başlarlardı. Bu eğilim lezzetliydi. “
HAKİKAT, BESLENDİĞİMİZ HİKAYELER İLE KENDİSİNE AÇ
Susebron duraksadı. “Üzgünüm,” yazdı. “Seni kızdırmak istemedim. Ben — ”
Siri uzanıp onun koluna dokununca yazmayı bıraktı. “Hayır, hayır,” dedi Siri. “Kızmadım. Cilve yapıyordum sadece. Asıl ben üzgünüm.”
“Cilve?” yazdı Susebron. “Hikâye kitabımda böyle bir kelime yoktu.”
“Biliyorum,” dedi Siri. “O kitap ağaçlar ve diğer şeyler tarafından