Üstderi aslında her yaştan sanatçının türlü şekillerde süslemek istediği boş bir tuvaldir. Korunabilen en eski dövme hâlâ Tirol'de bulunan 5300 yıllık ünlü buz mumyası Ötzi'ye aitse de, Paleolitik çağdaki kadın ve erkekler de benzersiz birer dövme sanatçısı olmak için tüm araç ve potansiyele sahipti. 4000 yıldan daha uzun bir süre önce Melanezya'da kullanılanlar gibi volkanik kayalardan yapılmış sivri uçların, pigmentin derinin altına nüfuz etmesine olanak vermiş olması muhtemel. Mürekkep yokken -kalamar mürekkebinin olası kullanımı hariç- duman isi de cilt altında kalıcı desenler yaratmıştı. Heykellerin üzerindeki bazı geometrik izler hacamat izleri olarak yorumlanmıştır. Bunlar hâlihazırda Paleolitik dönemde uygulanabilir şeylerdi, her ne kadar Ötzi'den daha eski bir mumya veya maddi bir kanıt olmasa da. Fakat böylesi bir keşif hiç de imkânsız değildir zira buzulların erimesi, buzlar tarafından korunan tarihöncesi organik kalıntıları günbegün ortaya çıkarmaktadır.
youtu.be/OrCx5wW94m0
Vivaldi’nin bu parçasını ne zaman dinlesem, tarif edilemez derinlikte bir huzur hissederim. Bu huzurun ardından boğazımdaki düğüm sihir olabileceğini düşündürecek bir zariflikle çözülür,
içime sevinç dolar. Sonra aşık olmak isterim. Evet, bu parçayı ne zaman dinlesem karşı konulamaz bir aşık olma arzusu kaplar
Zayıf boyunlu, kirpi saçlı, bir de mürekkep lekesi, sümüklüböcek izi. Gene de bir kadın onu sevmiş, kucağında ve yüreğinde taşımıştı.
O kadın olmasaydı, bütün dünya onu kemiksiz bir salyangoz ezercesine, ayakkarının altında çiğner geçerdi.
Daha kırkı çıkmadan
yeni göz yaşlarına sahip oluyorum
Cesedi soğumamış harflerimin
ceninlerini kucaklıyorum
Hayallerim idam sehpasında
Umutlarım kurşuna dizilecekken
Tam kalemi kırılacak tebessümlerin
Sen gelip otağ kuruyorsun
Barış türkülerine alışık değilim
Mutluluk kefeni yırtıp
Haçın'ın sükütunu teşhir eden tebliğ-i resmide yüreğimize batan bir ufacık cümle vardı:
"Haçın'da tek bir İslâm ailesi kurtulamamıştır."
O büyük muvaffakiyetin yanındaki bu zehirli haber zavallı mazlum kardeşlerimizin uğradığı feci akıbetin neden ibaret olduğunu anlatıyordu. Bu defa, o taraftan gelen sahib-i imtiyazımız Ahmet
#kitapyiyenler
-SUNYI DEAN
“Kendinden nefret etmek insanlık türünün doğasında vardı. İnsanlarla yaptığı çeşitli işlerden sonra bu sonuca varmıştı. Kendi kendilerinden nefret edecekleri eksik bir şey bulamadıklarında insanlar komşularındaki kusurları aramaya başlarlardı. Bu eğilim lezzetliydi. “
HAKİKAT, BESLENDİĞİMİZ HİKAYELER İLE KENDİSİNE AÇ
Susebron duraksadı. “Üzgünüm,” yazdı. “Seni kızdırmak istemedim. Ben — ”
Siri uzanıp onun koluna dokununca yazmayı bıraktı. “Hayır, hayır,” dedi Siri. “Kızmadım. Cilve yapıyordum sadece. Asıl ben üzgünüm.”
“Cilve?” yazdı Susebron. “Hikâye kitabımda böyle bir kelime yoktu.”
“Biliyorum,” dedi Siri. “O kitap ağaçlar ve diğer şeyler tarafından
SAATLER VE MANZARALAR
Yahya Kemal BEYATLI
Sütunların Dibinde Duâ Edenler
Ayasofya’da, ikindiden sonra, yerle berâber ve yüksek merdivenli kürsülerden vaazeden dört vâizi kalbimin bütün samimiyetiyle ayrı ayrı dinledim. Fakat kalbimin bütün samimiyetiyle îtirâf ederim ki bu vâizlerin sözleri, İslâm’ı neşreden ilk âlimlerin sözleri gibi, âteşin
Onu öldürmek için elimden geleni yaptım. Eğer bir mahkemede bu eylemi savunmam gerekseydi nefsi müdafaa olduğunu söylerdim. Evdeki Meleği Öldürmek bir kadın yazarın uğraşının parçasıydı. Melek ölmüştü ölmesine, peki geriye ne kalmıştı? Geriye kalanın basit ve sıradan bir nesne olduğunu söyleyebilirsiniz; yatak odasında, masasında mürekkep hokkasına bakarak oturan genç kadın. Bir diğer deyişle, yakayı o sahtekarlıktan kurtaran genç kadının, kendisi olmaktan başka çaresi kalmamıştır. İyi ama ‘kendisi kimdi,? Yani bir kadın nedir? Emin olun bilmiyorum. Sizin de bildiğinizi sanmıyorum.