Barman

Barman
@musbarman
“Yokluktaki aslı üzere bâkîdir”
Biz büyüdükçe başarımıza karşılık aldığımız ödüllerin niceliği artarken süreçteki hazzımız azalmaya başlar. Aldığımız risk arttıkça ceza korkusu da artar. Küçükken yaptığımız yaramazlığın sonunda sevdiğimiz bir tatlıdan olurken, bir yetişkin olarak işimizden olabiliriz. İşte stres böyle oluşuyor. Disiplinli olmak, yapılacaklar listemizdeki kutucukları tiklemek, beklentileri karşılamak, kurallara uymak, hayat mücadelesindeki iyi askerler olmak için elimizden geleni yapıyoruz. Başarmak, zevk almaktan daha önemli hale geliyor. Biricik, değerli hayatımı bitmeyen bir mücadelenin içinde yaşamak istemiyorum. Haydi, savaş alanından kaçıp oyun alanına dönelim! Nasıl mı? Kendi satranç oyunumuzu kazanarak! Öncelikle ödülleri ve cezaları unut; oynamamızın sebebi bunlar değil. Oynuyoruz, çünkü yaşamak bu. Oyuna konsantre ol, sadece oyuna. Bu oyun evini temizlemek, bir sunum yapmak, bebeğinin altını değiştirmek, bir rapor hazırlamak ya da bahçeyle uğraşmak olabilir. İşin ne olduğu önemli değil, tamamen ana odaklan. Sonucu düşünme. Amacımız, dikkati ve farkındalığı yakalamak. İç huzurun anahtarı budur. Korkularımızı dindirir, stresimizi azaltır, kalbimizi hazza ve sevgiye açar. Pusulamız kalbimizdir. Korkuya ve strese tutsak olmuş bir kalp değil, sevgi ve mutlulukla dolu huzurlu bir kalp.
Sayfa 47
Reklam
Barman tekrar paylaştı.
"Kadınlar ne kadar severse o kadar korkar Sevgileri de kuşkuları da varsa aşırı var"
İpucu
Sevildiğinizi veya sevdiğinizi… Güvendiğinizi veya güvenildiğinizi… Saygı duyduğunuzu veya saygı duyulduğunuzu… Yani bir gönül muhabbeti için gerekli olan en önemli şeyleri anlayabileceğimiz, geleceği bugünden gösteren en güzel ipucudur ‘benimsenmek’ ve ‘benimseyebilmek’ …

Reader Follow Recommendations

See All
Barman tekrar paylaştı.
Bahçıvan ağaçları budamasa dallar gelişir mi? Terzi kumaşı parça parça etmese elbise çıkar mı?
Mevlana Celaleddin-i Rumi
Mevlana Celaleddin-i Rumi
Barman tekrar paylaştı.
Elinde bütün kapıların anahtarı, Ve unutulmuş bir duvarda, kendi kapısı.. Varamadı. Ora öyle karanlıktı ki. Öldüğünü anlamadı.
Sayfa 17 - YKY - Kendisini UnutmuşKitabı okudu
Reklam
"Ben Şalem kralıyım” demişti yaşlı adam. "Bir kral niçin bir çobanla çene çalsın?" diye sordu delikanlı; tedirgin olmuş, alabildiğine şaşırmıştı. "Bunun birçok nedeni var. Ama diyelim ki, bunun en önemli nedeni senin 'Kişisel Menkıbeni' gerçekleştirme gücüne sahip oluşun." Delikanlı "Kişisel Menkıbe"nin ne anlama
Sayfa 38
Benim karakterim gitmelerin değil kalmaların köyünden su içmiş biraz.
"Diyorum ki, savaş kararı alacak olan liderin, mesela George Bush'un, bu kararı almak için bir çocuğu elleriyle öldürmesi şartı konsa. Nasıl olsa binlerce çocuğun idam kararını imzalıyor, bunu yapmak için tek bir çocuğun canını alması gerekse. Iyi olmaz mı? Çünkü kendileri sıcak ofislerinde bir imza atıyor, bir damla kan bile görmeden yaşıyorlar. Ama bombardımanlarda yüz binlerce kadın ve çocuk ölüyor. Başkanın suçu yok, emir kulu pilotun suçu yok, o zaman suç kimde abi? Bu insanları basılan bir düğme mi öldürüyor?”
Sayfa 436
Adil olanın peşinden gidilmesi doğrudur, en güçlünün peşinden gidilmesi ise kaçınılmazdır. Gücü olmayan adalet acizdir; adaleti olmayan güç ise zalim. Gücü olmayan adalete mutlaka bir karşı çıkan olur, çünkü kötü insanlar her zaman vardır. Adaleti olmayan güç ise töhmet altında kalır. Demek ki adalet ile gücü bir araya getirmek gerek; bunu yapabilmek için de adil olanın güçlü, güçlü olanın ise adil olması gerekir. Adalet tartışmaya açıktır. Güç ise ilk bakışta tartışılmaz biçimde anlaşılır. Bu nedenle gücü adalete veremedik, çünkü güç, adalete karşı çıkıp kendisinin adil olduğunu söyle mişti. Haklı olanı güçlü kılamadığımız için de güçlü olanı haklı kıldık.
Sayfa 416
"Merhaba! Elli dokuz sene sonra İstanbul Üniversitesi'ne dönmüş bulunmaktan çok büyük bir şeref duyuyorum. "Fyodor Dostoyevski, insanın ancak acı çekerek olgunlaşacağını söyler. Bu açıdan bakınca İstanbul'un benim hayatımda çok önemli bir yeri var. Çünkü ben bu şehirde olgunlaştım. Ama ben size geçmişten değil bugünden bahsetmek için
Sayfa 54
Reklam
Sevgili Dost, Birbirimizi tanımak için neyi bekliyoruz? Birbirimizi anlamak için neyi bekliyoruz? Birbirimize anlatmak için neyi bekliyoruz? Bak ne diyor Rousseau: “ Dostumuzu tanıyabilmek için büyük hadiseler bekleyeceğiz, o zaman da iş işten geçmiş olacak; çünkü onu tanımak bu hadiseler için lazımdı.” Sevgili Dost, Sen lazımsın bana ve önemlisin hadiselerden. Çünkü büyük bir olaydır dostluk. Çok büyük.
Sayfa 188
Bugün yazmak değil, konuşmak istiyorum seninle; ruhun yüksek sesiyle konuşmak. O halde bir minber inşa et bana denizin ortasında. Görenler uzaktan deniz feneri sansın bu kör fenerini. Akılları gözlerinde olanlar İsrafil'in surunu bekleyedursun, akıl sahipleri derhal mezarlarından çıkıp gerçek hayatlarını yaşamaya başlasınlar! Sevgili Dost, Bugün yazmak değil, konuşmak istiyorum seninle; ruhun yüksek sesiyle konuşmak. Kaltizatüs'ün nutkunu dinleyen Demosten gibi günlerce, yapamayacağını düşündüğü bir konuşma için hazırlandıktan sonra, bir gün ağzındaki çakıl taşını fırlatarak bağıra bağıra dalgalarla konuşmak. Sevgili Dost, Kalben ve bütün kuvvetiyle bir şeyi arzu eden kimse onu mutlaka yapar. İstemek, işte buna derler!
Sayfa 174
Barman tekrar paylaştı.
Dünyalık mı? Ahiretlik mi?
Bu aralar en çok düşündüğüm konulardan birisi bu oldu arkadaşlar.Biz Dünyalık mı yaşıyoruz, yoksa Ahiretlik mi diye? Bunun cevabı aslında çok basit : Çoğumuz dilde Ahiretlik yaşıyoruz.Gönülde ise Dünyalık.Neden mi böyle dedim? Önce iyiliklerimize bakalım.Yaptığımız iyiliğin büyüğü, küçüğü elbet olmaz.İyilik iyiliktir.Ama bir insana 50 liralık
Sevgili Dost, İnsan yoktu ve sınır yoktu. İnsan geldi ve elindeki tebeşirlerle sınırlar çizmeye başladı. Daireler, dikdörtgenler, üçgenler çizdi. Etrafını çizdiği alanların kenarına, "Benim" tabelasını iliştirmeyi de ihmal etmedi. Bir yere ilk gelmek, oraya sahip olmaya yetmiyordu. Bu yüzden ne tebeşiri elinden düşürdü ne de çizilen daireler birbiriyle kesişmediği sürece geometrinin mutluluğuna bir gölge düştü. Ama ne zaman iki çember birbiri içine geçti ve ne zaman iki "Benim" çakıştı, o zaman sınır taşları yerinden oynadı ve sökülerek mancınıklara dolduruldu.
Sayfa 79
Sevgili Dost, Köpekbalığının kanı, yarasanın karanlığı sevmesinde ne var? Hüner, geceye rağmen güneşi, kana rağmen hayatı sevmekte. Oruçken su içmemekte ne var! Hüner, ölürken suyu reddedebilmekte. “İsâr” deniyor buna. Yani tercih. Yani sevmek, yani göstermek üstün olanı. Sevgili Dost, Yazın buharlaşmayacak, kışın donmayacak, son baharda yapraklarını dökmeyecek, yani hep aynı kalacak ya da artacak sevgi. Altını görünce gümüşten, gümüşü görünce bakırdan vazgeçmeyecek. Tagore gibi, "İstediğin zaman lambayı söndür. Senin karanlığını da tanır ve severim," diyecek.
Sayfa 71
Sevgili Dost, Şimdi marifet dört ikiyle kapı almak değil, açık taş verse de kırmak. Maça yüklenmek değil, son dakika golü atmak. Sadece piyonları değil, atları, filleri, kaleleri ve veziri de hesaba katmadan, şaha kul köle olmak. Şimdi küs yaşıyor, marifet ve iltifat. Hüner ayakları üstünde durmak değil, çekiçle duvara çakılmak.
Sayfa 67
Reklam
Postanedeki kargaşadan, mektubumu aldığını anladım. Mektubu sana ulaştıran postacı, bundan sonra gelecek bütün mektupları kendisinin götüreceğini söyleyince ortalık karışmış. "Tanımadan kıymet vermek de ne oluyor?" dedim kendi kendime. Kuzum sen nasıl davranıyorsun ki insanlara, bir kere tanışan ayrılmak istemiyor. Hâlbuki sevgi, ayrık otları gibi rastgele büyümemeli kalbimizde. İtinayla seçilmeli toprak; ağacı görmek istediğimiz yere ekilmeli tohum. Çünkü toprak tohumun kıymetini bilirse izin verir dışarıya çık masına. Demek lunaparkta rastgele attığımız halkaların, isabet etseler de bize kazandıracağı fazla bir şey yok.
Sayfa 33
Gerçekten yeni karşılaştığınız insanlara baktığınızda fark edebilirsiniz ki: İnsanın yaşantısı; kelimelerine, mimiklerine, yürüyüşüne vs. sirayet eder. Genelde ilk izlenimde herkes iyidir. Gerçekler gizlidir. Ama görülebilir. İyi okursak bunları, muhattabımızın derinliklerini basit bir yüz hareketinden çıkartabiliriz. Bu çıkarttığımız yaşantı modeline göre reaksiyon aldığımızda da eleştiriliriz ön yargılı olmakla. "Ön yargılısın!" diyenlere "Hayatım dingonun ahırı değil" dersiniz..
Dedi ki: "Babanız Kronos'a öyle oldu. Sizinle dövüşürken onu savunacak kimsesi yoktu, korkutucu yalnızlığı, utanç verici hezimetine sebep oldu. Siz de yalnızsınız yüce Zeus. Siz de utanç verici bir yenilgiyle tahtınızı kaybedebilirsiniz. Eğer hezimete uğramak istemiyorsanız kendi soyunuzdan, kendi kanınızdan olanları çoğaltmalısınız. Ve onları sevmelisiniz, sizi sevmelerini sağlamalısınız."
Sayfa 251
Yeni tip Nazi'ye bakarken, babasının bir zamanlar anlattıklarını anımsadı Yıldız. Türkiye'de faşistler de her zaman devletin yanında olduklarını söylerlermiş. Ne zaman hak arayan grevci işçilere saldırsalar yahut hükümetlerin baskıcı politikalarını protesto eden gençlerin mitingini bassalar, polisler geldiğinde hemen onların yanında yer alır, "Biz bozgunculara, vatan hainlerine karşı devletimizi, bayrağımızı savunuyoruz” derlermiş. Demek ki faşistin Almanı da Türkü de aynıydı. İnsani hiçbir değerleri yoktu. Devleti korumak için yapılan her türlü eylem mübahtı. Devlet ne yaparsa yapsın, o da mübahtı. Çünkü devlet kutsaldı. Devleti yönetecek olan führerlerini de bir tür tanrı olarak görüyorlardı. Kudretli, cesur, bilge ve acımasız bir tanrı. Tanrı diye düşününce aklına Zeus geldi. Cemal'in resimlerini yaptığı Baştanrı Zeus... Cinayetin böyle bir bağlantısı olabilir miydi?
Sayfa 136
“Birisi, konuşurken öksürse ya da gülse, ben onun öksürmesini de gülümseyişini de konuşması arasında bir kelimeymiş gibi alırım. Yaşantısından ayırmam kimsenin konuşmasını. Ya da konuşmasından ayrı düşünmem onun yaşantısını.”
Sayfa 176
Nasıl bir duyguydu öyleyse bu sevgi? Her şeyden önce, sevgi iki kişi arasında ortak bir yaşantıdır. Ama ortak bir yaşantı olması, ikisi için de benzer bir yaşantı olduğu anlamına gelmez. Bir seven vardır, bir de sevilen. Ama bunlar başka başka diyarların insanlarıdır. Sevilen çoğu zaman sevenin içinde uzun zamandır saklı duran sevgi için yalnızca
Sayfa 27
Reklam
Ama Miss Amelia sanki iradesini yitirmişti; kendini bildi bileli ilk kez ne yol izleyeceği konusunda kararsızdı. Kararsız kalan çoğu kişi gibi o da en kötü yolu seçti. Hepsi birbiriyle çelişen bir sürü yolu birden izledi.
Sayfa 57
Yanlışlık: Çoğaldığı oranda kişiyi kalabalığa kaynaştıran şey. Kalabalık: Çoğaldığı oranda kişiyi yalnışlığa alıştıran şey
Sayfa 85