Başkomiser Rauf diyor ki; "Nasıl ki dalından koparılan bir elmayı çürüyor diye suçlayamazsan, insanı da suçlayamazsın. Zamanın tahrip edici etkisi vardır, biz de koparıldık bir yerlerden ya da bir şeylerden..." Gerçekten öyle midir diye düşünüyor insan. Eksilerek ve bir yanımızla çürüyerek mi büyüyoruz?
İnsan Çürümeye Başladığında, bir polisiye roman. Ama katilin kim olduğundan ziyade konuya odaklananlardan. Başkomiser Rauf kendi hayatında bir dönüm noktasında. Tam da böyle zamanlarda evren de sizin için çalışmaya başlar ya, ona kendi derdini sorgulatacak bir vaka gönderiyor. Bu sadece kurbanın ve katilin hikayesi değil, başkomiserinkiyle de birleşip ne olacak sorusuna cevap arayarak ilerliyor. Aynı zamanda evlilikler üzerindeki toplumsal baskılarla başlayıp, adalet nedir tartışmasını da ortaya bırakıyor. Bu açıdan günümüzün üzücü olaylarıyla da tam olarak örtüşüyor diyebiliriz.
Kitap, bir yandan düşündürecek detaylar verse de kurguda duraklama yok. Son derece yalın anlatımıyla, tempolu bir şekilde ilerliyor. Hani sessiz, sakin kendi halinde dediğiniz insanlar vardır ya, Rauf katil üzerinden bu konuda da çok anlamlı bir not düşüyor: "İnsan bu, nasıl biri olduğunu anlamak istiyorsan canını yakacaksın."
Merakla, sorgulayarak çevirdim sayfaları. Güzel bir kurguydu, tavsiye ederim.
Zihnimizde doğan tüm düşünceleri kendi düşüncelerimiz zannederiz. Aslında mahkûm olduğumuz şeyin ego olduğunu bilmeyiz. Çünkü ego düşüncelerden kopuk değildir ve biz aradaki farkı anlayamayiz. Düşünceler, yaşadığımız çevreden ve tüm insanlığın ortak havuzundan nemalanır ve zihnimize yerleşir. Zihindeki her düşünce egoyla özdeşleşir.
Ego konuşur! Ego emreder! Ego sakinleştirir! Ego motive eder! Ego harekete geçirir! Ego öldürür! Kendi sınırlarını senin üzerinden korur ve tüm tehditleri ortadan kaldırır. Kendisine rahat hareket edebileceği geniş bir alan yaratır. Bunu ayaklarıyla nesnel düşüncelerini iterek yarattığı boşluğa saklanarak yapar.