Yine Karabekir Paşa bu dönemde Kurtuluş Savaşımızı başlatan Mustafa Kemal Paşa’nın baş destekçisi olmuştur. Erzurum kongresi öncesi tutuklanması emri gelen ve artık müstafi bir asker olan Musta Kemal Paşa’ya bizzat giderek, “ Paşam, ben ve kolordum emrindeyiz” demesi Türk direniş tarihinin dönüm noktasıdır, denebilir.
Vefat ettiğinde henüz 57 yaşındaydı. Selanik’te “ Ali Rıza oğlu Mustafa “ olarak başlayan hayatı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu, “Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK” olarak nihayete erdi.
Mustafa Kemal’in şahsında çağımız, bir büyük adam yetiştirmiş ve onun ölümü ile
dünya, bir büyük evladını kaybetmiştir. Böyle bir değerlendirme, onun çağdaşı olan liderlerden, hiçbiri için yapılmamıştır.
Ekim’de karnı yeniden şişmişti. Hekimler su almaktan bile çekinirler. Ama, o kadar rahatsızdır ki haykırır:
“— Emrediyorum, bu suyu bugün çekin!...”
Bu onun son emridir. Uyulur ve su alınır. Artık elindeki sigarasını tutacak halde bile değildir. Hem o kadar zayıflamış, küçülmüştür ki...
Fakat kafası durmadan işler. Yakında dünyanın karışacağına, İkinci Dünya Harbi çıkacağına emindir. Kendisini birinci komadan önce ve son defa gören en eski arkadaşı Ali Fuat Paşaya Alemdağ hayallerinden de bahseder. Sonra da şöyle konuşur:
"— Bu harp neticesinde dünyanın vaziyeti ve muvazenesi baştanbaşa değişecektir. İşte bu devre esnasında doğru hareket etmesini bilmeyip en küçük bir hata yapmamız halinde, başımıza mütareke senelerinden daha çok felâketler gelmesi mümkündür..."
"Bu ikinci umumî harp, beni yataktan kımıldanamayacak halde yakalayacak olursa memleketin hali ne olacaktır. Ben, devlet işlerine mutlaka müdahale edecek bir vaziyete gelmeliyim...”
Önce Savarona yatında, sonra Dolmabahçe sarayındaki ıstıraplı günler artık başlamıştır. İlk işi Dr. Nihat Reşat Belger’i çağırtmak olur. Şimdi doktoru dinleyelim:
“Yatta, Atatürk’ün yatak odasında, kendisinin karşısındayım. Ben odaya girdiğim zaman, o ayakta ve endam aynasının karşısındaydı. Vücudunu dikkatle muayene ediyordu. Ben karnının şişmiş, büyümüş olduğunu hemen fark ettim. Muayene ederken gördüm ki karın boşluğunda su birikmiş. Assite, Assite! Ayaklarda da şişme var...
“Bana şöyle dedi:
“ ‘— Doktor! Bana hep şişmanlıyorsun, diyorlar. Ama ben hissediyorum ki bu şişmanlama normal değildir, işin içinde başka bir iş var. Bu bir hastalıktır! Doktor, doktor gördünüz, siz odadan içeri girdiğiniz zaman ben aynanın önünde...’
"Bu kısa ve kesin konuşmasında, bu ‘Doktor, doktor’ tekrarında büyük
hastanın şekvası, bir dev’in kükreyiş yankısı gibi, insanın içine işliyordu..."
Atatürk artık ağır hastadır. Gerçi zaman zaman çıkışlar yapar. Doktorların tavsiyelerine, tabiatın emirlerine ve kollarını gittikçe açarak kendisine doğru yaklaşan ölüme karşı direnir. Zaten ulu ağaçlar gibi,
büyük şahsiyetlerin de hayattan kopuşu güç ve çetin olur. Çünkü ulu ağaçlar gibi büyük şahsiyetin de kökleri derine işlemiştir. Onlar hayata bizim anladığımızdan daha başka haklar ve ihtiraslarla bağlanırlar. Hayatı âdeta kendi emirlerinde sayarlar. Çünkü yıllarca süren hayat mücadelelerinde hayatı yenmişlerdir.
“—Ölümü istemek bir cesaret değildir, ama, ölümden korkmak da bir ahmaklıktır.”
sözleri onundur.
Atatürkçülük, Atatürk’e dönüş demek değildir. Atatürkçülük, Atatürk’ün bıraktığı yerden, onu daha ileriye götürmektir. Bunun ölçüsü basittir: Etrafımıza baktığımız, toplumun sesini dinlediğimiz ve ruhumuzun dileklerine kulak verdiğimiz zaman kendimizi, eğer hâlâ Atatürk’ün fethedebildiği sınırlar içinde buluyorsak, ondan sonra ilerlememişiz, hatta gerilemişiz demektir.
Eğer bulunduğumuz ve teneffüs ettiğimiz hava onun bize sağladığından da geri ise, ona ihanet ettiğimizi düşünebiliriz...
En sevdikleri şiir ise ''Vatan Kasidesi''ydi. Mustafa Kemal kasideyi bizzat çoğaltmış ve bir nüshasını, ''Bunu ezberleyelim,'' diyerek Ali Fuat'a vermiştir.
"Büyük adamlar yetiştiren bir ırk, herhalde büyük ırktır. Bir kavmi anlamak için, onun ırkını, liderlerini tetkik etmekten daha iyi vasıta yoktur. Bugün herhangi bir yerde, kendisinden üstün bir devlet adamı bulunmayan Mustafa Kemal gibi büyük, liyakatli bir zâtı Türkler yetiştirdiler. Türkiye'yi tetkik etmek için arayacağımız en iyi yol, onun başındaki zatla işe başlamak; kurtarıcı ve millî kahraman olduğu kadar, dünya ölçüsünde devlet adamı olan Cumhurreisini tetkik etmektir."
Carles H. Sheril
Bir kadın kendini ararken, kendisinden ne kadar uzaklaşabilir? Ne kadar uzaklaşamalı bulunduğu yerden, zamandan ve mekandan? İnsanın, zamanıyla mekanı arasındaki uçurum artarsa ne yapmalı? İnsan ya uçurumun dibini görecek ya da sırtını dönüp gidecek. Kendisini kaybettiği yerden keşfetmeye başlayacak insan. Bunun için önce kendisini “farketmeli” in-san. Farketmek için önce “kaybetmeli” in-san.
NişanlıAnton Çehov · Türkiye İş Bankası · 2023719 okunma