Kendimiz olamıyoruz, kendi isteklerimiz doğrultusunda bir yol çizemiyoruz. Çevremizdeki insanlar, ailemiz çokça söz hakkına sahip hayatımız üzerinde. İnsanların çizdikleri çizgiler arasında yaşıyoruz hayatımızı. "Elalem ne der?" aldığımız kararlar noktasında en belirgin etken. Bu sınırların içinde yaşamak insanı mutlu eder mi sizce? Hayır etmez. O zaman kendi hayatımızı yaşamış olmayız. Başkalarının çizdiği hayatlarda birer kukla görevi görürüz. Benim kitaptan aldığım mesaj bu.
Veronika'yı tam anlamıyla bu sınırlar içinde yetişmiş biri olarak kabul edemeyiz. Kendisi hayatın tekdüzeliginden sıkılmış, gününü gün ederken hayatına biraz macera katmak istemiş ve intihar teşebbüsünde bulunmuş bir genç kız. İntihar teşebbüsü başarısızlıkla sonuçlanmış ve gözlerini bir akıl hastanesinde açmıştır. Aldığı ilaçlar kalbinde geri dönüşü olmayan hasarlar bırakmış ve bir haftacık ömrü kalmıştır.
Kitabın asıl olayı bundan sonra başlamaktadır. Veronika nefes aldığı her ana daha başka bakmaya başlar, hayata karşı farkındalığı bambaşka yönde gelişir. Kendini keşfetmeye, içinde bastırdığı duyguları gün yüzüne çıkarmaya başlar. Hayatın, yaşamanın tadına varır. Çevresinde hayat çizgisini belirleyen, onu kalıplara sokmak isteyen kimse olmadan kendi için, kendi istedigi gibi yaşamayı öğretir akıl hastanesinde geçirdiği bir hafta ona. Veronika akıl hastanesinde bulunan diğer hastaları da etkiler. Onlar da değişim için, iyileşmek için çaba sarf ederler.
Vermek istediği mesaj güzel ama bana pek doyurucu gelmedi.
Öyle bir zaman gelecek ki, insanlar kazançlarının helal mi, haram mı olduğuna bakmayacaklar artık." şeklinde bir hadis-i şerif vardır. bu zaman gelmiş midir?