Oysa insanların ihtiyaçları değil, arzuları sonsuzdur. İhtiyacın olandan daha fazlasına sahip olduğunda daha mutlu, tam ve mutmain olmuyorsun. Sahip olma arzun kamçılandıkça daha fazlasını istiyorsun..
Öyleyse Allah (c.c.)'ın dinini emir ve nehiyler yönünden farz olan ibadetler temsil ediyorsa, akaid yönlerinde de Allah (c.c.)'ın şeriatı ve kanunları temsil eder. Bu yönler birbirinin tamamlayıcısıdır. Bu cüzlerden herhangi biri kaybolduğu anda din, varlığını kaybeder. Çünkü İslâm, tüm parçaları düzgün biçimde dizilmiş bir cihaza benzer. Cihazın bir parçası eksik olsa veya yabancı bir parça eklense bu cihaz çalışmaz. En güzel vasıflar Allah (c.c.)'a aittir. Hz. Muhammed (s.a.v.)'e indirilen şeriat ile son şeklini alan bu mükemmel din, kaynağı beşerî ideoloji olan hiçbir sistemle uyuşmaz. Grubu ne olursa olsun hiçbir yabancı kan kabul etmez. Eğer insanlar Allah'tan indiği şekliyle bu dini alır, kalpleri mutmain oldukları halde bunun hükmüne boyun eğerlerse bu dinin çizgisine girmiş olurlar. Usul-ü fıkıh yönünden ayete dönecek olursak: Ayetin zahiri, kim kalben razı olarak Allah (c.c.)'ın şeriatını anayasa kabul etmezse mü'min değildir, şeklindedir.
Reklam
Bir işi karşılık beklemeden yapmak hem asil hem de özgürleştirici bir eylemdir. Karşılık bekleyen, karşı tarafın kölesi olur. Karşılığını alamayınca üzülür, dertlenir, umutsuzluğa kapılır. Kendi mutluluğunu başkalarının eylemine endeksler. Bu yüzden de kendi içinde hiçbir zaman mutlu olamaz. Mutlu ve mutmain olmak için hep başkalarının beğenisine, onayına, ikramına vs. ihtiyaç duyar. Kendini onlara muhtaç eder. Hâlbuki hiçbir beklentisi olmayan kişinin hakkı ve nasibi en yüksek makamdan gelir.
Sayfa 52
"Bizler sadece Allah'a hesap verme kaygısıyla hareket ettiğimizde, o an sergilediğimiz davranışın aleyhimize sonuçlanacağını bile bile yine de Allah'ın rızasını gözeterek hareket edebiliyorsak, işte o zaman biz 'hesap görücü olarak Allah yeter' ayetini zihnimizden yüreğimize indirmiş ve gerçek manada anlamış olacağız."
İMÂM AHMED’İN MENHECİ, KELÂM VE REY EHLİNE BAKIŞI
Ebu’l Hâris es-Sâ’iğ de Ahmed bin Hanbel’i şöyle derken işitmiştir: “Bu hileler, şu Ebû Hanife ve ashâbının uydurduğu şeyler olup, onlar bununla Sünnetlere kastetmişler ve onları iptal etmek için hile yapmışlardır. Kendilerine harâm denilen şeylere karşı gidip onu helâl kılana kadar hile yapmışlardır Ebû Osmân Amr bin Ma’mer’in naklettiğine göre şöyle demiştir: “Sen bir kimseyi Ebû Hanîfe’den ve reyinden ve de ona müra- caat etmekten uzaklaşıp onda ve onun mezhebine tâbi olup aşırı gidenler hakkında mutmain olmadığını, onu imâm edinmediğini görürsen ondan hayır bekle! İmâm Ahmed Rahimehullâh, bu şekilde rey ehlinin usûlünü reddederek tamamen hadîs ve esere dayalı bir yöntem takip et- miştir. Yeri gelmişken şunu belirtelim ki, İmâm Ahmed’in Ebû Hanîfe ve usûlüne yönelik tenkidleri Allâh’ın izniyle adâlet ölçüleri içerisinde cereyân etmiştir. Yoksa o, yeri geldiğinde onun ve ashâ- bının fazîletlerini ikrâr etmiştir. Hanefî imâmlarındaki övülecek hususları övmesi, yerilecek hususları yermesiyle çelişmemek- tedir. Misal olarak İsmâ’îl bin Sâlim diyor ki: “Ebû Hanîfe, kadılık yapması için dövüldü, buna rağmen kadı- lığı kabul etmedi. Ahmed bin Hanbel’e bu olay anlatıldığında ağla- dı ve Ebû Hanîfe’ye rahmet diledi. Bu, Ahmed dövüldükten sonra olmuştur
Yazar arada kalan ince çizgiyi çok güzel ayırt etmiş.
Payına düşenden fazlasına tamah etmeyen tokgözlü, mutmain insanlarız. Sorun, kanaatkârlık dünyevi malumatı hakir görmeye meylettiğinde çıkıyor. Kadir-i mutlak Allah'a (c.c.) duyduğu güvenle nefsini emniyete alan mutma- in, O'ndan başka kimseyle meşgul olmayı nafile saydığında "bu dünya"nın da bir "ayet” olduğunu unutabiliyor. Oysa biricik gezegenimizi 21. yüzyılın arsız baronlarına teslim edip en başa dönmeye, bozkıra iltisaklı dilsiz ve mütehammil "Yaban"a rücu etmeye razı değilsek, "bu dünya"ya dair gerçekleri organ nakleder gibi rikkat ve özenle birbirimize nakletmek, masumiyetimizin ölümcül dezavantaja dönüşmesini önlemek zorundayız. İşleyebileceği- miz en büyük günah, birbirimize kayıtsız kalmamızdır.
Sayfa 14 - TurkuazKitabı okuyor
Reklam
Kalpler ancak Allah’ı anmakla mutmain olur.
Sayfa 326 - Ra’d 28Kitabı okudu
İman kişiliğin birleştirici gücüdür.İnsanın bütün benliğini asıl hedefe,asıl gayeye doğru odaklar.İmanın kaybı,kişilik parçalanması demektir.Bir insanın imanı zafiyete uğradığında,tutarsız,çelişkili bir varlığa dönüşür.İman kişiliğin birleştirici gücü olduğu için insanın nefsini mutmain kılar.
Ancak onun kudretiyle, iradesiyle her müşkül hallolur ve kapalı kapılar açılır. Ve onun zikriyle kalpler mutmain olurlar.
BUGÜN DIŞARDA içimde bir müzik, yüzüyor mutmain, kim koydu ta oraya, onu kim onunla gezdim gün boyu, yoruldu o da dinleyebildin ve sevdin. bizi eski bir resimde gördüm bugün o ikisini orada unutmuşuz gibiydi, ellerimiz acemiymiş, gözlerimiz usta ve çok gençmişiz -dur ağlama. bazı sorularım, var elbet benim de, mesela sevmek doymak mıdır, açlık mı yoksa? mesela özgürlüğe inanır mısın desem, bu kadar sevmişken, hâlâ?
Reklam
.. ancak Onun kudretiyle, iradesiyle her müşkül hallolur ve kapalı kapılar açılır. Ve Onun zikriyle kalpler mutmain olurlar. Binaenaleyh, necat ve halâs ancak Allah'a iltica ile olur.
Hazcı bir mutluluk anlayışı her şeyi kendi hakkı gibi görür, elinde olanla yetinmek yerine sürekli daha fazlasını arzular. Hazcı anlayış daha çok biriktirmeye ve daha fazlasına sahip olmaya odaklanır. Bu yüzden hiçbir zaman gerçek bir doyum yaşamaz. Kalbi hiçbir zaman tam anlamda mutmain olmaz.
Sayfa 13
Zira her müşkülat, onun kudretiyle hallolur. Ve açılmaz düğümler, onun iradesiyle açılır. Ve kalpler onun zikriyle mutmain olur.
Nefis, ilâhî emirlere karşı hiç itiraz etmeden sükûnetle uyduğu ve kötü arzularına karşı durup onlara uymayarak ızdırabı gittiğinde "mutmain nefis" (huzura ulaşmış) ismini alır. Allahu Teâlâ, bu sıfattaki nefis hakkında şöyle buyurmuştur: "Ey mutmain olmuş (zikir ve itaat ile huzura kavuşmuş) nefis, sen rabbinden razı, rabbin senden razı olarak dön Rabbine..." Fecr 89/27-28
Alışverişkolikler Her zaman alışveriş yaparlar. Ayakkabı almadan duramazlar. Teknolojik aletleri ala ala bitiremezler. Sürekli bir harcama halindedirler ; alırlar, alırlar, alırlar. Ve bilin bakalım nasıllardır? Hiçbir zaman mutlu değillerdir. Sahip oldukları için asla müteşekkir olmazlar ; gözleri her zaman sajip olmadıklarında kalır. Başka neye sahip olabilirim? Başka ne alabilirim? Daima bu şekildedirler. Diğer bir deyişle, "sürekli tüketici " olmak ancak devamlı tatminsiz bir ruh hali içerisindeyseniz mümkün olabilir. Tatmin olmamak ise şükür halinin tam zıttıdır. Şeytan mutmain değildir, şükürsüzdür ; bu sebeple de mübezzirdir. Sürekli olarak israf derecesinde harcayan kişi de aynı sebeple mübezzirdir.
Sayfa 141 - Timaş Yayınları - 8. BaskıKitabı okuyor
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.