Can Dündar
İdam cezasına karşı bir imza kampanyası açıldı; ağırlıkla sanatçı ve yazarlarla, avukatlar imzaladı, siyasetçiler uzak durdu. Altan Öymen'in, basın toplantısıyla açıkladığı dilekçenin imzaları arasında, Yaşar Kemal, Prof. Erdal İnönü, Nadir Nadi, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Erdal Öz, Onat Kutlar, Prof. Ruşen Keleş gibi ağırlıklı isimler vardı. Ancak meclisten, bağımsız Mehmet Ali Aybar, senatörler Fatma Hikmet İşmen ve Fakih Özlen ile 27 Mayısçı dokuz tabii senatör dışında imzalayan olmamıştır.
Sayfa 383Kitabı okudu
Nadir Nadi işte, daha ne olsun! Şemsiyesi bütün hesaplarını vermiş eski bir uygarlık gibi açılır.
Reklam
Nadir Nadi, sizde Türkiye yeteneği var! Bunu bilmeyen de yok. Öğeler çoğalıyor: Görgü, serinkanlılık, alçakgönül, özseverlik, Türkiye yeteneği.
Nadir Nadi Cumhuriyet'te "Yabancı sermaye nasıl girer?" başlıklı bir başmakale yazmış. Yabancı sermayenin nasıl girdiğini, Nadir Nadi anlamamışsa anlatalım. "Evvela, Hellow Johny, My darling. Yes, Okey girer, arkadan Amerikan zırhlıları girer, bahriyelileri girer. Daha arkadan müşavir heyet, kontrol heyeti, murakabe heyeti girer. Ondan sonra, lüzum hasıl olursa, borç verileceği ne dair haberler vaitler girer. Bu, arada, bazı muharrirler deliğe girer, bazı muharrirler de Türkiye'yi Amerika'nın sınırı olarak gösterirler. Ve nihayet ucu merkezi arzda bulunan asıl kazık girer ki, her kıvranışta biraz daha girer.
"Recep Peker Hapı Yuttu", "Kazıklı Resmi Tazim" başlıklı yazılardan başka "Hakkınızı Helal Edin Dostlar" başlığıyla Markopaşa'nın birinci sayısında "Şakalar" köşesinde yazılanlar yeniden verilmiş. Bir başka yazı da "Nasıl Girer" başlığını taşıyor. Okuyalım. 1947 yılında yazıldığını düşünerek son
işte Varşova’dayız. Onlara göre burası hâlâ bir demirperde memleketi. Burada özgürlük yok, hayat yok, konuşmak yok, yazmak yok, izinsiz sokağa çıkmak yok.Oysa burada onların bizde yok etmek istedikleri, ya da «Aman gelmesin!» diye gece korku içinde yataklarından sıçradıkları özgürlüklerin hepsi var. Burada din ve vicdan özgürlüğü var, çalışma özgürlüğü var, yeteneklerine göre okuyup yetişme özgürlüğü var- adam gibi yaşama özgürlüğü var, açlıktan ölmeme özgürlüğü var, inançlarından ve düşüncelerinden ötürü kötü kişi sayılmama özgürlüğü var.
Reklam
Birleşmiş Milletler Örgütü belli bir ideoloiinin emrinde değildir, dediler. Orada biz de varız. Bizim de sözümüz duyulmalı, bizim de tecrübelerimizden milletler yararlanmalıdır. Elli yıl önce büyük bir devrim yapmış bir toplumuz. Elli yıl içinde elde ettiğimiz başarılardan Birleşmiş Milletler enformasyon organları neden hiç söz etmez? Misal olarak Kazakistan’ı alalım. Bu Orta Asya ülkesi elli yıl önce az gelişmiş milletlerin en az geişmişlerinden biri idi, Okuma - yazma bilmiyenlerin sayısı %95’in üstünde, kapalı ilkel ekonomiye bağlı, makine yüzü görmemiş aşiret hayatı yasayan bir ülke idi. Kazakistan. Elli yıl içinde bu ülke tanınmaz hale gelmiştir. Okuma yazma bilmeveni kalmamış, hayat düzeyi yükselmiş, yaratt’ğı endüstri gücü ile nice Avrupa memleketlerini sreride bırakmıştır. Ekonomikti, politikti dive birbirinden ayırarak dünya sorunlarını sulandırmaya çalışmamalıdır. Hep bir yana bakmakla gerçeği gör-meve imkân yoktur. Tehlikeden söz ediyorsunuz, ilgilileri uyarıyorsunuz, ama ne yapılması gerektiğini söylemiyoruz. îsa’nm mucizesi misali ekmeklerin kendiliğinden çoğalabileceğine her halde inanıyor olamazsınız. Bir elden verip öteki elden toplamakla fakir milletleri kalkındırmak olmaz. Yardım parolası altında geri kalmış ülkelere musallat olanlar da bilirler bunu. Kendi çıkarlarını üstün tutmasalar orada işleri ne bunların?
339 öğeden 221 ile 230 arasındakiler gösteriliyor.