Bir Anı
Sekiz-on yıl oluyor, bir gün Ankara’da Ulus meydanından yürüyerek istasyon doğru iniyordum. Ankara Palas’ın bahçesine köşe ya pan sokağı geçtikten sonra arkamda bir gürültü duydum. Polis mi jandarma mı, şimdi hatırlayamıyorum, herhalde düzen koruyucu bir vatandaş, fakir giyimli bir köylüye çıkışıyor, Ulus meydanına gideceğini söyleyen biçareyi “Buradan olmaz, dolaşacaksın!” diye sokağa doğru itiyordu. Ortalıkta bir tören hazırlığı filan da yoktu. Bana dokunmayan polis memurunun köylü vatandaşa reva gördüğü mu ameleyi emir vermek sevdasına yordum ve geçtim. Zaten köylü de fazla ısrar etmemiş, “lâ havle” çeker gibi ellerini kaldırarak gerisin geriye arka sokağa dönmüştü. Polis memurunun ukalâlığı tuhafıma gittiği için hadiseyi, ilk rastladığım dostlara anlatmaktan çekinme dim. Meğer polisinki ukalâlık falan değilmiş. Fakir ve hırpani kı yafetli vatandaşların Türkiye Büyük Millet Meclisi önün den geçmeleri yasak edilmiş imiş. Orada vazife gören polis memurlarına ve jandarmalara bu hususta sıkı emir verilmiş imiş... “...Sahte bir gösteriş hevesini doyurmak için vatandaş haysiye tini zedeleyici emirler vermekte mana var mıdır?”
Nadir Nadi, Uıjarmalar, Cumhuriıjet y., İst., s.33