Tanıdıktan sonra...
"Ve o gözler; baktığı noktanın 《görünmez》ine bakan nâmütenahi derin gözler... ... Fezanın gözleri onlar... Fezanın, insanı bir tutuşta fezaya çeken gözleri... Rahmet gibi dipsiz, rahmet gibi sıcak, rahmet gibi diriltici..."
Sayfa 92 - Büyük Doğu YayınlarıKitabı okuyor
Şu paradoks nasıl izah edilebilir: kazılar sırasında karşılıklı bir münasebet içinde bulunan veya muayyen bir gayeye uygun bir şekilde düzenlenmiş iki taşa rastlandığında, bunların çok eski bir zamanda yaşamış insanların bir eseri olduğu kanaatine varırız. Fakat bu taşların yanında bir insan kafatası bulunursa -ki taştan yapılan bir aletten namütenahi daha mükemmeldir- o zaman kafa tasının şuur sahibi bir varlığın eseri olduğu tasavvuruna yanaşmak bile istemeyiz. O kadar mükemmel bir şekilde yapılan kafatası veya iskelet, aklın yahut şuurun tavassutu olmadan kendiliğinden veya tesadüfen oluşmuştur! Allah'ı inkâr etmekte insan ne kadar inatçıdır, degil mi?
Reklam
~•~ Kaygısı ve algısı “toprak” üzerinden şekillenen o evlada dönelim. Evlat; herhangi bir ideoloji üzerinde asgari mutabakat sağladıktan ve taraf olduktan sonra çığırından çıkıyor işler. Bir tarafta biber gazı, diğer tarafta boya fırçası. Aynı safta olduğu insanların elinde boya fırçası; durmadan, namütenahi kendi renklerine boyadıkça boyuyorlar gürbüz evladı. Karşı taraftakilerin elinde biber gazı; mütemadiyen bocalıyor, örseliyor ve itekliyorlar karşı safa hain evladı. Evlat bunlarla besleniyor. Kitapla, tefekkürle ve tecessüsle değil, boyayla ve ithamla besleniyor. Başına geçirdiği tulgayla, eline aldığı gürzle ve yüreğine katık ettiği garezle geziyor meydanlarda. Holiganlık giriyor devreye. Çünkü taraftarı olduğu fikre duyduğu aidiyeti karşı tarafın sopalarıyla ve yoldaşlarının zokalarıyla besleyen kimse, tuttuğu takımın renkleri için adam öldürmeye hazır bir aylaktan farksızlaşır. Günün sonunda her ikisi de beş para etmez zevkleri için ter akıtmış, gırtlak yırtmış ve elini kana bulamıştır. Bir ayırt var burada. Beş para etmeyen şey, taraf olunan ideoloji değil o ideolojiyi cidal hedonizmine dönüştüren uslanmaz savunuş zevkidir. ~•~
Bir Saadet Ânında Gelecek Ölümün Türküsü
Bir sahile varacak günlerimiz.. Günler ki nâmütenahi ıstırap; Kalmıyacak bugünkü hasta, harap Yüzlerde bahtın karanlığından bir iz.
MÜCERRETLERİN DİLİ...
- "(...)Hayâlin en parlak mekânının, evleri billûrdan ve sokakları fildişinden sitesini sanki sönük bulup çöle kaçmış, gökten düşme bir lisân! Üzerinde insan emeği yok gibi bir şey... En ulvî giriftlerin ve en mücerretlerin dili... Eski Yunan'a bir mucize diye bakan Avrupalı, asıl bu harikalar lisânına, çöl plânındaki tecelliye dikkat etsin... Arapça, sayıların yettiği kadar kollara ayrılmış ve bütün boşluğu doldurmuş, nâmütenâhi ince bir lisân ve idrâk anatomisi... Onu hangi melek İlâhî bir hediye olarak göklerden bıraktı, insanoğlu nasıl buldu?
Sayfa 51 - V. ARAP İLLERİ, -O Çerçeve-,BÜYÜK DOĞU YayınlarıKitabı okudu
Nâmütenâhi: Nihayeti olmayan, sonsuz.
Bir sahile varacak günlerimiz Günler ki nâmütenâhi ısıtırap; Kalmayacak bugünkü hasta, harap Yüzlerde bahtın karanlığından bir iz. | Orhan Veli
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.