“Ne kadar meşgul olduğunuzu düşünürseniz düşünün, okumak için zaman bulmalısınız ya da kendinizi kendi seçtiğiniz cehalete teslim etmelisiniz.”
Konfüçyüs
“Bre zavallı insan, az mı derdin var ki kendine yeni dertler uyduruyorsun. Az mı kötü haldesin ki, bir de kendi kendini kötülemeğe özeniyorsun. Ne diye yeni çirkinlikler yaratmaya çalışıyorsun? İçinde ve dışında zaten o kadar çirkinlikler var ki! O kadar rahat mısın ki rahatının yarısı sana batıyor? Tabiatın seni zorladığı bütün faydalı işleri gördün bitirdin, işsiz güçsüz kaldın da mı başka işler çıkarıyorsun kendine?”
Tutkum ölmüştü artık. Yıllarca onunla dolup sürüklenmiştim, ama şimdi içim bomboştu. Bu yetmiyormuş gibi tatsız tuzsuz, koskoca bir düşünce de kayıtsızca durmuştu karşımda. Ne olduğunu pek bilmiyordum bunun, ama içimi öyle daraltıyordu ki bakamıyordum.
Ben ki gövdemi bütünüyle ne yapmalıyım tahta bir bavul
gibi duruyorum insan kıyısında
makina
çok acemi buluyor beni sanırım
seyrek bir ölü vurdular alnıma, ekşi
1300 tarihli şehbenderlere dair talimata ve anamın kanserine alıştım
ve de bir simsar gibi asvalta ve otobüslere bir vitrin gibi
bir bıçak,bir
setre.
Sıffin Savaşı'nda İmam Ali'nin (a.s) savaşı kazanmak üzere olduğunu gören Muaviye, Amr b. Âs'ın yardımıyla şeytanca bir oyuna başvurdu. Kendisini Müslümanmış gibi gösterip: "Aramızda Kur'ân hakem olsun." demeye getirerek mutlak bir yenilgi ve hezimetten kurtulabilmek için askerlerinin mızrakları ucuna Kur'ân
Bu bir yazarı yazmaya ikna etmeye çalışan bir editörün hikayesi. Bu hikayeden aldığım en önemli ders ise yazmak için kendimi açmam gerektiği oldu. Bir şeylerin etrafında dolanıp durmak yazar olmak için yeterli değil. Kendi gerçeklerimi ağız dolusu bağırmalıyım! Ve aynı zamanda kitapları ne kadar sevdiğimi bir kere daha fark ettim. Öykü olarak bence sıradan ama bu sıradan öykü güzel işlenmiş ve verdiği ders benim için çok değerli. Beğendim.