"Kimseye bağlanma bu hayatta Lorin, kimseye! Çocuğuna bile. En sevdiğin seni bir gün bırakıp gidecek. Bak dünyaya! Ne diyordu senin şair? Nazım? Sen söyle.”
❝Ayrılmak istemezsin dünyadan
Ama o senden ayrılacak.❞
Ben ne istediğini bilen, ne istemediğini gizlemeyen ve benden istenilene de kendi nezdimde red veya onay verebilen bir kadınım. Benim tutarsız, Aklından, kalbinden ve ağzından ne çıktığı belli olmayan, saygısız ve toksik hiç bir sevgiye, ilişkiye, arkadaşlığa, dostluğa, insanı ilişkiye ihtiyacım yok olamazda. Kıymet vermeyi de öğrendim kıymet
Ahhh, dostların çokluğu ile yalnızlığın mevcudiyeti arasında hiçbir alaka olmadığını zamanla anlayacaksınız.
Ne diyordu şair, ne zaman bir dosta gitsem evde yoklar…
.
“Gönül kırıklığının acısını dindirecek bir yolculuk yapılmadı henüz.”
Ne diyordu şair: “Ne kadar uzağa gidersen git, kaçmak istediğin her şey içinde.”
kemik kırığı mı daha çok acı verir,
onur kırığı mı?
her şey yalan burada,
her şey yapmacık.
yanlış çağda yaşamanın stresi içindeyim.
ne diyordu şair;
insan insanı
ya tamamlayamadı,
ya tam anlayamadı.
böyle bir çağın insanı olmak
imtihan olarak hepimize yeter.
seni seviyorum bunu unutma.
sevmek kavuşmaya yetmiyor, bunu da...
sen sadece sen değilsin,
bensin,
benimsin,
bendesin...
ve insan kendisini bulacağı bir yere varmalı.
bakabiliyorsan gör.
görebiliyorsan fark et.
yüreğim gene parça parça oldu!
hoşça kal!
değerin çok yüksek,
tutamam seni
İçinde yaşanılan yer, konuttur. Sözlüklerin neredeyse tamamı evi tanımlarken "ailenin yaşadığı..." ifadesini kullanmış. Zira evi dört duvardan, konuttan ayıran, içinde bir ailenin barınmasıdır. Arapçadaki beyt "ev" sözcüğü de hem evi hem aileyi tanımlamaktadır.
Ev insanın kendi içidir. Eve dönmek, insanın kendisine dönmesidir, kendini araması... Uzun bir yolculuğu güzel kılan da eve dönmektir. Zira ev yoksa yolculuk da yoktur.
Ne diyordu şair: "Eve dön, kalbine dön, şarkıya dön." (İsmet Özel)
İlhan Kemal yazdı...
Efelya, şairin romanı...
Şiirin dışında başka denemelerim de oldu: Öyküler yazdım. Roman yazmaya kalkıştım, yarım bıraktım. Başka uğraşlara daldığımda şiirin bir köşeden bana dalgınlıklar büyüttüğünü, dargınlıklar kuşanmak için aklının karıştığını hissettim. Şiir "ben ikincil planın olmak istemem" diyordu bana adeta, gönül koyuyordu. Kendime sorular sormaya kışkırttı beni şiir: Ne olarak anılmak isterim? Şair? Romancı? Öykücü? Ressam?
Buna vereceğim cevap ne olacaksa ona yoğunlaşmalıydım. Cevabı bulduğumdan beri öteki çalışmalarımdan caydım. Çünkü hepsini birlikte götüremezdim, şiirim akamete uğrardı.
Ama sevinçle görüyorum ki hepsinde de başarıyı kucaklayan arkadaşlarım var. Şiiri de güzel yazıyorlar, romanı da, gitar da çalıyorlar, saz da, türkü de söylüyorlar, şarkı da. Bir koltukta on karpuz. Düşürmeden taşıyorlar. Onlardan biri: Mehmet Binboğa. Benim gözümde şair. Ama romancılıkta da ben buradayım diyor Efelya ile. Efelya, şairin romanı. Yazarının şair olduğunu bilmeden okusak bile romanın şiir tadındaki dili hemen ele veriyor bir şair tarafından yazıldığını. Kutlarım.
Bir insanın size verebileceği en kıymetli şey, "çabası"dır. Sizi mutlu etme çabası, üzmeme çabası, kırdıysa tamir etme çabası, size ulaşma çabası veyahut ilişkisini kurtarma çabası..
Ne diyordu şair;
"Telafi edilemeyecek şeyler yaşamadık, ben senin çabasızlığına kırgınım"