Hiç olmazsa düşünebilseydim. Günlük sıkıntı ve öfkelerle geçiyor hayat. Otomobilin tamiri, para hesabı, neden yazdıklarımı anlamıyorlar, neden çevrede kimse yok v.s.
"Bunlar çürüyen et, dökülen diş gibidirler . . . "
"Evet!" diyordu kendi kendine.
"Dünya kurudu . . . "
Yine "Evet!" diye bağırıyordu Derda.
"Bu sokakta da bir iki küçük mezarlık olsaydı, her gün işimize giderken ölülerle selamlaşsaydık . . . "
Gülüyordu. Oğuz Atay'la arasında var olduğuna inandığı görünmez bağ görünmeye başlıyordu.
"Neden yazdıklarımı anlamıyorlar, neden çevrede kimse yok . . . "
Yine sinirleniyordu. "Ben de anlamıyorum ama bak yanındayım"
Neden yazdıklarımı anlamıyorlar, neden çevrede kimse yok? Belki de anlaşılacak, önemsenecek bir şey yazmadım, yapamadım. Sadece yazı hayatı denilen çamura bulaştım, yeni öfkeler edindim o kadar.