Nef'î bu mübâlağa sanatını en iyi kullanan şairlerdendir. Nef'i, haşin bir ruhtur. Coşkun tabiatında ölçü yoktur. Övgülerinde de hicivlerinde de, fahriyelerinde de mübâlağahdır. Nef'î hiçbir şeyden, hatta ölçüsüz olmaktan bile çekinmez. Dîvânında en seçkin kelimelerle, abartarak göklere çıkardığı şahısları, Sihâm-ı Kaza'sında en galiz sözlerle yerin dibine batırır. Hislerinde ve duygularında bu derece aşırı olan şair, hayallerinde de aşırıdır. Çok zaman insanın hayal sınırlarını zorlar.
Şeref-i zâtını bildir bize ey Kâfoğlu
Bilelim rütbe-i kadrin ne kadar a’lâdır
İbn-i Kâf’ım der isen ko bu sözü sen ki götün
Kûh-ı Kâf ise bizim de kuşumuz Ankâ’dır
Ey Kafoğlu! Zâtının şerefini bize bildir de kadrinin derecesi ne kadar yüksekmiş bilelim. Kafoğlu’yum dersen sen bu sözü bırak; götün Kafdağı ise bizim de kuşumuz Anka’dır.
Bu eserde, Nef'î'nin yaşadığı yüzyılın siyasi ve sosyal hayatı, onunla aynı dönemde yaşayan şairlerle ilişkisi, dönemin devlet adamları ile arasındaki münasebetler hakkında bilgi verilmiş. Şair Nef'î devrin önde gelen devlet adamlarına çeşitli kasideler yazarak onlardan yardım beklemiştir, Nef'î ile zıtlaşanlar onun hiciv oklarından kurtulamamıştır. Sultan I. Ahmed Han'a kaside sunmuştur. Sultan Murad Han her daim Nef'î'yi koruduğu için, Nef'î kıskanılmıştır ve çok düşman kazanmıştır. Sultan Murad Han ona hicvi yasaklasa da Nef'î yazmaktan geri durmamıştır. Nef'î'nin Farsça Dîvân'ında maddi ve dünyevi aşk hemen hemen hiç görülmez. Tasavvufî fikirleri gazellerinde işlemiştir. Çektiği acılar ve haşin tabiatın yarattığı ruh buhranları, tasavvufî fikirler içinde eritilerek ifade edilmiştir. Sihâm-ı Kâzâ, alay ve imâlarla başlayıp derece derece artarak hiciv ve hatta küfre kadar varan değişik tonlarda bir üslup kullanan Nef'î babası dahil sadrazamları, vezirleri, şairleri, sanatkarları; kısaca devrin ismi duyulmuş bütün ünlü kişilerini hicvetmiştir.
Ey dil !Hele âlemde bir Âdem yok imiş
Var ise de ehl-i dile mahrem yoğ imiş
Gam çekme hakîkatte eğer ârif isen
Farz eyle ki el'an yine âlem yoğ imiş
"Ey gönül ! Hele şu dünyada adam gibi bir adam yokmuş
Var ise de gönülden anlayan bir sırdaş bulunmuyormuş
Eğer bilge isen,şu dünya için asla gam çekme ve tut ki dünya diye birşey de zaten yok imiş"
NEF'İ
Dâvud aleyhisselâm:
Onlar ne ile senin bu lûtfuna mazhar oldular?
Cenâb-ı Hak:
- Güzel zan, dünya ve dünya ehlinden kaçıp benimle baş- başa kalmak, bana münâcaat etmekle... Muhakkak bu bir mertebedir. Ona ancak dünya ve dünyâ ehlini terkeden va- rabilir. Dünya zikrinden hiçbir şeyle meşgul olmayan, kal- bini benim için boşaltan, beni bütün halkıma tercih eden bunu elde eder. İşte böyle bir durumda ona şefkat eder, nef- sini boşaltır, benimle onun arasındaki perdeyi kaldırı-rım. Öyle ki, kişi, gözüyle bir şeye baktığı gibi, bana bakar. Her saatta ona kerametimi gösteririm. Onu yüzümün nuruna yaklaştırırım. Hasta düşerse şefkatli annenin evlâdına bak- ması gibi ona bakarım
Hıfz edip cümle ulumu, olmazsan hazır cevab
Nef'i yoktur, her ne denlü eylesen cem-i kitab
Hoş mudur bir meclise cehlinle sen hazır olup,
Diyesin ki, hanede kodum ulum-i bi hesab?