Mösyö Arthens... seçmece bir kötü. Kötü derken, kötü yürekli acımasız ya da despot biri demek istemiyorum. Birazcık bu da var elbette. Hayır "gerçek bir kötü" derken içinde iyi olan ne varsa inkar etmiş ve yaşarken cesete dönmüş birini demek istiyorum. Çünkü asıl kötüler herkesten nefret ederler bu kesin. Ama özellikle de kendilerinden nefret ederler. Birisi kendinden nefret ettiğinde bunu hissetmez misiniz? Bu onu yaşarken öldürür. Kendi olmanın bulantısını hissetmemek için kötü duygularını olduğu kadar iyi duygularını da uyuşturur.
.
.
.
.
.
Kendi elleriyle öldürdüğü Ayesah'yı karşısında canlı bir şekilde gören Leydi Sylvia, olayın şokundan çıkamaz ve Ayeshah giderek üste çıkmaya başlar. Ayeshah'nın doğum gününün yaklaşması üzerine Carlo, büyük bir tören düzenlemeyi önerir, bu törende Ayeshah ile evleneceğini de duyurmayı planlar. Leydi Sylvia'nın oğlunu
Hayatım boyunca en çok nefret ettiğim adamla aynı çatı altında yaşıyordum ama işin garibi bunu oradaki doktor ve hemşirelere anlatmama olanak yoktu. Yalnız hastanedekilere değil hiçbir lsveçliye, hatta hiçbir Avrupalıya anlatamazdım bunu. Çünkü anlamazlardı. Onların gözünde ikimiz de Türk parantezine alınmıştık. Adının başında Türk sıfatı oldu mu ister faşist ol ister komünist, ister cellat ol ister kurban fark etmezdi.
Bülent'in söylediği gibi insan Türk olduğunu Türkiye'de iken anlamıyor ve kendisini diğer insanlar gibi hissediyordu. Farklılıkları, birey özellikleri olan bir insan. Ancak yurtdışına çıktığı zaman anlıyordu ki Batı'nın gözünde iyi Türk-kötü Türk ayrımı bile yoktur, sadece Türk vardır. Öylesine baskın bir damgadır ki bu, bütün kişisel özelliklerinin üstüne çıkar, onları boğar, kişiliğini öldürür.
işte şimdi ben de düşmanımla aynı kimliği, aynı varoluşu paylaşmak zorunda bırakılmıştım. Hastanedeki ve dışarıdaki bütün lsveçliler bana bu adamdan daha yakın geliyordu, onlarla aynı değer ölçülerini paylaşıyordum ama ne yazık ki ben onlara yakın gelmiyordum.
Kitap Van bölgesinde doğup büyümüş bir kürt beyi olan İsmail Ağayı anlatıyor. 1.Dünya Savaşından sonra ermeni işgaline uğrayan bölgeden kaçan İsmail Ağa Şanlıurfa bölgelerinden geçerken adsız bir çocuk(ileriki bölümlerde adı Salman olacak) bulur. Çocuk yarı ölüdür. İsmail Ağanın annesi onu iyileştirir ve İsmail Ağa adsız çocuğu evlat edinir. Daha sonralarında Adanaya doğru giderken bir tütüncüye denk gelirler. Tütüncü onları Hasım Beyle tanıştırır. Hasım Beyle tanışan İsmail Ağa bir miktar parayla Adanaya gelir. Daha sonraları vali onları Adananın bir dağına sürer. İsmail Ağa tırnaklarıyla kazanarak buradada ağa olur. Salman adı verilen çocukta bu olaydan yararlanır. Aynı zamanda İsmail Ağanın hakiki bir oğlu olan Mustafa doğmuştur. Salmandan herkes nefret etmeye başlar bu olaylar dallanarak ilerler ve en sonunda Salman eskiden yapmayı sevdiği gibi onu koruyan babasını öldürür.....
Kitap çok akıcıydı ama benim zamanım olmadığı için erken bitiremedim
Yaşar Kemal in bu kitabına 10 üzerinden 10 veriyorum serinin diğer incelemeleri için beklemede kalın...
İyi okumalar....
Yağmurcuk KuşuYaşar Kemal · Yapı Kredi Yayınları · 20131,003 okunma
Doğru yolda ilerleyen herkesin eninde sonunda karşılaşacağı en büyük sorunlardan birisi aşk ve bağımlılık arasında belirgin bir fark olduğunun bilincinde olabilmektir. Göze aynı görünürler ama değildirler.Birbirlerine benzerler - ama farklıdırlar. Hatta, aslında, bağımlılığa kıyasla nefret bile aşka daha fazla benzer. Bağımlılık tam tersidir; nefretin üstünü örter ve ona aşk süsü verir, ve aşkı öldürür. Bağımlılık kadar, sahiplenmek kadar zehirli hiçbir şey yoktur.