Herkesin bir putu vardır. Ne kadar yok dese de vardır. İşte nefs içimizde var olan bir puthane gibidir. Ne yanımız eksikse o yanımızdan saldırır ve eksik yanımızı put eder gönlümüze. Kiminin putu şöhrettir mesela, kiminin putu şehvet, kiminin putu paradır, kimin haset, kiminin putu evladıdır belki ya da hayattır. Bunlar nefsin bize sevdirdikleridir ve onun sevdiklerini Allah'ın sevdirdiklerinden çok sevmek, işte odur suç olan. Put Allah'a yönelmeye engel olan bir şeyse eğer o vakit bizi O'ndan uzaklaştıran her şey puttur. Yani biz putperest değiliz ama bilin ki hepimizin bir putu var.
Turistler var sadece ve oteller ardına kadar açık kapıları. ''Eskiden ölmeye geliyorlardı İstanbul'a şimdi görmeye geliyorlar.'' diye geçiriyorum içimden.
Ey nefsim! Deme: "Zaman değişmiş, asır başkalaşmış, herkes dünyaya dalmış, hayata perestiş eder. Derd-i maişetle sarhoştur." Çünkü ölüm değişmiyor. Firak, bekaya kalbolup başkalaşmıyor. Acz-i beşerî, fakr-ı insanî değişmiyor, ziyadeleşiyor. Beşer yolculuğu kesilmiyor, sürat peyda ediyor.
Hem deme: "Ben de herkes gibiyim." Çünkü herkes sana kabir kapısına kadar arkadaşlık eder. Herkesle musibette beraber olmak demek olan teselli ise kabrin öbür tarafında pek esassızdır.
Hem kendini başıboş zannetme. Zira şu misafirhane-i dünyada nazar-ı hikmetle baksan hiçbir şeyi nizamsız, gayesiz göremezsin. Nasıl sen nizamsız, gayesiz kalabilirsin?
Ey riyakâr nefsim! Hizmetini, ubûdiyetini, geçen nimetlerin şükrü ve vazife-i fıtrat ve farize-i hilkat ve netice-i san'at bil, ucüb ve riyadan kurtul.
İyi bir şey olsa da "Elhamdülillah" diyor, kötü
bir şey olsa da "Elhamdülillah" diyordu. İyiyi verdi diye şükrediyor, Allah'ın yardımını biliyordu. Kötüyü verdi diye şükrediyor, Allah onu unutmadı diye seviniyordu.